FS - İtalyan Çizgi Romanları

FS 6.2 – Türkiye’de Fumetti

Aynı soruyu iki farklı yazıda ele aldığım “Fumetti” ve “Fumetti’nin Türkiye’deki popülaritesi” meselesine, kısa bir aradan sonra, bu ikinci yazıyla devam etmek istiyorum.

Bir önceki yazıda, aslında sorunun çok da “sormadığı” bir meseleyi aradan çıkararak, benim Fumetti’ye, ve biraz da manga’ya ne kadar yakın olduğum, bu alanlara nasıl yaklaştığımla ilgili bazı konulardan bahsetmiştim. Bu yüzden, sorunun asıl ciddi bölümü, ve gerçek anlamda sorduğu konu, bu yazıya kaldı.

Dilerseniz sorumuzu hatırlayalım. Bir önceki soruda cevaplanan yer üstü çizili olarak belirtiliyor.

Türkiye’de çizgi roman denince akla Fumetti geliyor, Teksas, Tommiks, Zagor, Mister No… Sen anladığım kadarıyla Fumetti’yle ilgilenmiyorsun ama bu çizgi romanların Türkiye’de çizgi roman denince akla gelecek kadar popüler olması neden kaynaklanıyor? Ve bu durum yakın zamanda değişebilir mi –  [Değişmesini ?] Sen ister misin?

Kalan kısmı, sanırım yine kolaylık açısından ikiye bölüp cevaplamak en mantıklısı olacak. Bu durumda; bu yazıda bahsedeceğim konular şu şekilde olmalı;

1-      Türkiye’de Fumetti neden bu kadar popüler?

2-      Türkiye’de hala çizgi roman denince akla Fumetti mi geliyor? Bu durum değişiyor mu? Değişmeli mi?

Başlamadan önce, çizgi roman forumlarında geçirdiğim zamanı da hesaba katarak, bu konuda yazmaya biraz çekindiğimi itiraf edeyim. Neden bilmiyorum ama, çizgi roman okurluğumuzun belli başlı konularda çok savunmacı, çok agresif tavırları olabiliyor. Bu yüzden, aşağıdaki dediklerimi okurken, amacımın Fumetti’ye saldırmak, Fumetti’yi hor görmek, aşağılamak falan olmadığını hatırlamanızı rica ediyorum. Amacım, sadece ve sadece (AltEvren’de hep yapmaya çalıştığım gibi), konuyu geniş bir perspektifle, mantık çerçevesi içinde, objektif olarak ele almaktan ibaret. Sitemizi takip eden herhangi biri de, muhtemelen benim kişisel olarak, “Marvel – DC” konusunda olsun, Fumetti – Comics konusunda olsun, “takım tutar gibi çizgi roman okumak” mantığından ne kadar nefret ettiğimi hatırlayacaktır – bu kavramı mümkün olan her fırsatta gündeme getirmeye çalışıyorum, ve yer yer başka çizgi roman oluşumlarında da kullanılmaya başlandığını görüyorum, ki bu benim için sevindirici bir durum.

Bunun yanı sıra, eğer söylediklerimde “gerçeklere” dayanmadığını hissettiğiniz, hatalı bilgi verdiğimi gördüğünüz bir nokta olursa, yorumlarda belirtmenizi rica ediyorum. AltEvren’de kaliteli tartışmaların yeri her zaman çok önemli.

Türkiye’de Fumetti’nin neden bu kadar popüler olduğunu açıklamak için, çok genel olarak, sunulabilecek iki yol var. Birincisi, “Fumetti okurluğu” gerçekten bilinçli bir tercih, diğer ekollerin eksikliklerinden, Fumetti’nin kendine özgü özelliklerinden kaynaklanan bir seçim olabilir. Ya da, Fumetti okurluğu, bir “seçim” değil, sunulan ürünün tüketilmesi, ve daha sonraki dönemlerde, bunun bir devamı olarak oluşan bir gelenek olabilir – yani temel bir seçim değil, “varolanın” okunması olabilir.

“Bilinçli bir tercih” ile “Sunulanın okunması”nı bir örnekle açıklayayım.

Diyelim ki, DC Comics firmasının tüm yayınlarını sıfırladığı ve baştan başlattığı New 52 döneminin başındasınız. Eğer, çıkan tüm yayınların bir listesini elinize alıp, “Superman, Batman bu şirketin en önemli karakterleri, bunları okumalıyım. Justice League ve diğer takımlar evrenin gidişatında rol oynarlar, onlara da bakayım, Green Lantern yıllardır Geoff Johnns’la iyi gidiyor, o serilere de göz atayım” derseniz – hatta, bir çizgi roman dükkanına gidip, New 52’dan çıkan yayınların tümüne bir şans verirseniz, bundan bir sene sonra hala okumaya devam ettiğiniz dergiler, size hitap eden, beğendiğiniz, okumaya değer gördüğünüz, kısacası, “bilinçli bir tercih”le okumayı seçtiğiniz dergiler olacaktır.

Öte yandan, New 52 başladığı dönemde, evinize yakın tek çizgi romancıda Aquaman, Superman ve Batman dergileri satılmakta olduğu için, bu üç dergiyle başlar, ve sadece bu üç dergiyi okumaya devam ederseniz, bu, bilinçli bir tercih değil, size sunulanı, var olanı okumak olacaktır. Örneği biraz daha ileri götürecek olursak, bir senelik sürenin ardından, bol bol çizgi romana ulaşabildiğiniz bir yere taşınıp, hala sadece bu dergileri okumaya devam ederseniz, bu da bir seçim olarak başlamadığınız dergilerin, sizin için bir geleneğe, bir alışkanlığa dönüştüğü anlamına gelecektir.

Burada demek istediğim şeyi muhtemelen anlamışsınızdır. Türkiye’de Fumetti’nin popüler olmasının sebebi, Türkiye’ye çizgi romanın bu ekolle gelmiş olmasından kaynaklanıyor. Muhtemelen ailelerinizin en büyük fertlerinden bile, “Teksas – Tommiks” lafını duymuş olmanızın, şu anda da bu “ekolün” belki de Dünya’nın başka hiçbir yerinde yaşamadığı bir popülarite yaşamasının sebebi bu – Türkiye’de çizgi roman Teksas’la, Tommiks’le tanınıyor, Kızılmaske’ler Kinowa’lar, daha sonra Zagor’lar,  bunu takip ediyor, ve böyle böyle, Fumetti ülkenin dominant çizgi roman ekolü haline geliyor. Bir süre sonra, yayın çeşitliliği artsa da, farklı ekollerden çizgi romanlar basılmaya başlasa da, bunlar hiçbir zaman Fumetti’ler kadar yaygın olmuyor, okuyucular da, eski “alışkanlıklarını” terk etmediklerinden, gelenek bozulmuyor.

Devam etmeden önce yayınların çeşitliliği hakkında bir şeyler daha eklemek istiyorum. Özellikle 1980’lerden sonra, Türkiye’de diğer ekollerden de çizgi romanların basıldığı, Superman’lerin, Spider-Man’lerin de tanınmaya başladığı bir gerçek. Ama şöyle bir durum var ki, (1) bu yayınlar hiçbir zaman Fumetti’nin ulaşabildiği alana ulaşmıyorlar – özellikle o dönemleri yaşayanların, bahsettiğim forumlarda anlattıklarından, belli başlı Fumetti serilerinin eskiden bırakın kitapçıları, ülkenin en ücra köşelerinin gazete bayilerinde bile satıldığı anlaşılıyor – ve zaten,  (2) bu yayınlar Fumetti kendini kabul ettirdikten çok sonra yaygınlaşmaya başlıyor.

Kültürel Güncel’in İtalyan çizgi romanlarıyla ilgili hazırladığı güzel bir soru cevap yazısında, şöyle bir soru sorulmuş:

“İtalyan çizgi romanları sürekli olarak satılan, okurun diğer çizgi romanlara göre daha çok şans verdiği bir tür. Bu fumettilerin daha gerçekçi kabul edilmesinden mi kaynaklanıyor; yoksa çocukluktan gelen körü körüne bir bağlılık mı sizce?”

Cevaplayan Lami Tiryaki ise şunları söylüyor:

(…)Fumettilere çok şans verilmesinde çocukluk hevesiyle körü körüne şans verilmesinin payı yok denemez. Ama ben bunun ağırlıklı olduğunu sanmıyorum. Hayata yakın gerçekçi hikayeler olması bence birinci nedendir. Okur, kim olursa olsun, okuduğunda ya yaşadığı hayatın gerçekçi analizlerini görmek ister ya da kendini bulmak ister. “Comics”lerde Spiderman’in tartışmasız üstünlüğünün nedeni budur. Spiderman gerçek hayata en yakın comics eseridir.

Fumettilerde okur, hem gerçek hayatı, hem kendini buluyor, hem de gerçek hayatta yaşayamadığı veya yaşayamayacağı fantastik maceralara gerçekmiş gibi dalıyor. Hatta çoğu kez kendini özdeşleştirebiliyor. Süper kahraman kostümlerini giyip (tam kostüm kastediyorum, Süpermen tişörtlerini değil) sokaklarda dolaşan insanlara “hafif kaçık” gözüyle bakarlar. Ama Martin Mystere saha kıyafetini giyip dolaşana kimse dönüp bakmaz. Mister No’yu bilmeyenler, Mister No’nun kıyafetini giyip dolaşanların üstündekinin ne olduğunu bilemezler bile.

Sonuç olarak; nostalji elbette önemlidir. Ama aslolan gerçekçi hikayelerin kabul edilebilir bir fanteziyle okurlara sunulmasında yatmaktadır. (…)

Ben, birkaç nedenden ötürü bu açıklamaya katılmıyorum.

Birincisi, Fumetti’lerin açıkçası Amerikan süper kahraman çizgi romanlarından öyle çok çok daha gerçekçi olduğunu düşünmüyorum. Her ne kadar “süper kahraman” konsepti İtalyan çizgi romanlarında (pek) karşımıza çıkan bir konsept olmasa da, açıkçası Fumetti’lerde de öyle “kabul edilebilir bir fantezi”den bahsetmenin zor olduğunu düşünüyorum. Bu kültürün dergileri elbette uçan, arabalar kaldıran, ışınlar saçan adamları konu almıyor, fakat sonuçta bu dergiler neredeyse sadece karakter bazlı dergiler olduğundan, ana karakterler aslında olağanüstü figürlerden oluşuyor – yüzlerce sayı boyunca yenilmeyen, her zorluğun üstesinden gelen ve çeşit çeşit fantastik tema yaşayan bu karakterler, bence “kabul edilebilirlik” boyutundan, Amerikan çizgi romanlarının pek de ötesinde değiller.

Bunun yanında, tabi Amerikan çizgi romanları ile ilgili eksik bir tespit de var. Spider-Man’ın Amerikan çizgi romanları içinde öyle “tartışılmaz” bir üstünlüğünden tabi ki bahsedilemeyeceği gibi, kendisi aynı zamanda gerçek hayata “en yakın” comics eseri falan da değil. Eğer amaç “gerçeğe yakın” çizgi romanları bulmaksa, hele hele Fumetti’lerin yaygınlaşmakta olduğu yıllarda böyle eserler bulmaksa, bunların Amerikan çizgi romanında da olduğu, Amerikan çizgi romanının, yalnızca süper kahramanlardan ibaret olmadığı da bir gerçek. Hatta, eğer temel mesele “süper güçler ise”, Batman’in Türkiye’de geleneksel olarak en popüler karakter olmasını bile beklemek de mümkün.

İtalyan çizgi romanlarının popülerliğinde, “Bilinçli bir ekol seçimi”ndense, “ulaşılabilir olanı seçme”nin neden daha önemli olduğu yönünde sunabileceğim ufak bir kanıt daha var – ve bu örnek, İtalyan çizgi romanının biraz dışına çıkmamızı gerektiriyor.

Ufak bir sosyal deney olarak, sadece Fumetti okuyan ve sadece Fumetti seven on çizgi roman okuru bulun, ve Amerikan çizgi romanları içinde en çok hangisini sevdiklerini sorun.

Belki hepsi değil ama, en az yedi – sekizinin “Conan” cevabını vereceğinden eminim.

Neden? Conan İtalyan çizgi roman kültüründen etkilendiğinden, ya da İtalyan çizgi romanlarına çok benzediğinden mi?

Hayır; zira Conan çizgi romanlarının İtalyan ekolüyle pek bir benzerliği olduğunu söylemek mümkün değil. Fakat, bu bahsettiğimiz dönemde, İtalyan çizgi romanları ile birlikte en çok bulunan, en popüler hale gelen ve en çok yayınlanan Amerikan çizgi romanı Conan olduğu için, pek çok Fumetti okuru bunu o dönemde okuduğu İtalyan çizgi romanları ile aynı kefeye koyuyor, hatta Conan’ı Amerikan çizgi romanı olarak bile görmüyor. Bu yüzden, gerek forumlarda, gerek bloglarda, Fumetti okurlarının, Amerikan olarak bir tek Conan okuduklarına yönelik ifadeler sık sık karşımıza çıkıyor.

Dolayısıyla, Fumetti sevgisi, bilinçli olarak tüm ekollerin sağlıklı ve mantıklı bir şekilde değerlendirilip, “en iyisinin” Fumetti olduğu sonucunun çıkarılmasıyla açıklanabilecek bir şey değil. Fumetti kadar yaygın olan başka bir tür olmadığı için, böyle bir tercihin yapılabilmiş olması da pek mümkün gözükmüyor.

Kısacası, Fumetti popüler, çünkü Fumetti var. Sonraki dönemlerde, dediğim gibi, elbette yayın çeşitliliği artıyor, fakat yerleşmiş olan geleneklerin bozulması tabi ki biraz zaman alıyor. Bu açıdan, Fumetti’nin hala ülkemizde son derece önemli bir ekol olarak yer alması şaşırtıcı değil.

Yazının başında gelebilecek tepkilerden korktuğumu söylemiştim, bu yüzden yine ufak bir ara verip, küçük bir parantez açmak istiyorum. Dediğim gibi, insanlar sevdikleri şeyleri savunmak, veya onları sevmelerini meşrulaştırmak için yer yer bir “neden arama” çabasına girebiliyorlar. Ben, böyle bir çabanın gereksiz olduğunu düşünüyorum, çünkü bir işe nasıl başlandığının pek önemi olmadığına inanıyorum.

Ben neden “comics” okuyorum?

Çünkü, nasıl ki Fumetti okurları İtalyan çizgi romanları okuyarak büyüdülerse, ben de X-Men, Spider-Man, Fantastic Four, Iron Man çizgi filmleri izleyerek, bu karakterleri görerek büyüdüm. Tam çizgi romanları “anlayabilecek” seviyeye ulaştığımda, Arka Bahçe yayınlarının çizgi romanlarıyla karşılaştım, bir de üstlerine bu karakterlerin, bu “ekolün” filmleri binince, Amerikan çizgi romanlarıyla başlamam kaçınılmaz oldu. O yüzden, şahsen yaptığım “comics okuma” tercihinin, Fumetti okumaya göre daha bilinçli, daha doğru bir tercih olduğunu falan iddia etmiyorum. Hepimiz, içinde yaşadığımız dönemin getirdiklerinden etkilenerek belli başlı tercihler yapıyoruz, ki bana kalırsa, önemli olan “nasıl başladığımız” değil, “nasıl devam ettiğimiz”, ki buna da bir başka yazıda değineceğim.

Gerçi “yine ufak bir ara verip” dedim ama, bu konunun da bizi aslında sorumuzun ikinci kısmına getirdiğini görüyorum. Hatırlarsanız, yazının ikinci bölümünü başta, “Türkiye’de hala çizgi roman denince akla Fumetti mi geliyor? Bu durum değişiyor mu? Değişmeli mi?” sorusuna cevap olacak şekilde belirlemiştik.

Birincisi, şu tartışılmaz bir gerçek ki, Fumetti hala Türkiye’de çok popüler. Bunlarla büyümüş jenerasyon için, “çizgi roman” hala “Teksas – Tommiks” ile eş anlam taşıyor, bu nesilden çizgi romanla ilgilenmeye devam edenler de, hala ağırlıklı olarak Fumetti okuyor. O yüzden, “Bu durum değişmiştir, artık Türkiye’de fumetti diye bir şey yok,” demek, elbette mümkün değil.

Fakat, 80’lerin ikinci yarısından sonraki jenerasyona baktığımız zaman, burada aynı şeyden bahsetmek mümkün değil. Bu grup içinde, sinema filmlerinin etkisiyle Amerikan çizgi romanı ve muhtemelen bundan da daha popüler bir Manga ilgisi öne çıkıyor. Şu an Türkiye’de hangi çizgi roman ne kadar satıyor, bu konuda elimde objektif bir veri yok, hatta böyle sayısal bir veriye yayınevleri hariç kimsenin ulaşımı var mı bunu da tam olarak bilmiyorum, fakat çeşitli kaynaklardan aldığım bilgilere göre, genel olarak Manga ve Comics eserleri, şu anda Fumetti’lerden kayda değer miktarda daha fazla sattığını söyleyebilirim.

Bu durumda, sorunun ilk bölümünün “yanlış sorulduğunu” söylemek sanıyorum mümkün. Türkiye’de, artık çizgi roman denince akla sadece Fumetti gelmiyor. “Genç nesil”, manga ve “comics” ile ilgileniyor – o yüzden şu noktada Türkiye’de sadece Fumetti okunduğunu söylemek pek mümkün değil.

Peki ya Fumetti’nin bu sarsılmaz gibi gözüken imajı, Fumetti dışında çizgi roman okumayan “eski nesil”? Bu konuda bir şey söylemek kolay değil, fakat bu insanların alışkanlıkları elbette devam ediyor. Benim gözlemleyebildiğim kadarıyla, sevdikleri Fumetti serileri (ve Conan) dışında çizgi romanlara kapalı olan bir kesim olduğu gibi, yeni çıkan her türlü esere şans vermeye çalışan, ülkemizde git gide artan çizgi roman çeşitliliğinden faydalanan okurlar da var. Bu tabi ki sonuç olarak kişisel bir tercih – bu noktada çıkıp bu tutumları tartışmak pek mümkün değil.

Tartışılabilecek olan bir konu, sadece Fumetti okuyan birinin ne kadar “çizgi roman okuru” olduğunu iddia edebileceği ile ilgili, fakat tabi aynı mesele herhangi bir “tek” ekol için de geçerli. Bu konuyla, ve bağlantılı olarak Fumetti’nin Dünya çizgi romanı içindeki yeriyle ilgili bir podcast yapmıştım, burada da tekrar üstünden geçmeyi düşünüyorum, fakat bunlar başka bir yazının konusu.