DC Comics İncelemeleri

Frankenstein, Agent of S.H.A.D.E (New 52) # 1 – 16

Fırsat buldukça Marvel – DC gibi şirketlerin biraz daha arka planda kalan, çok bilinmeyen serilerine göz atmak, belki adam akıllı bir inceleme olmasa da en azından bir tanıtım yapmak hoşuma gidiyor. Bir örnek olarak, New 52’nun ilk dalgasında yayınlanan bu ilginç seriye de bir göz atmak istiyorum. 

Toplamda on altı sayı süren Frankenstein, Agent of S.H.A.D.E serisinin ilk on sayısı Jeff Lemire, kalan altı sayısı ise Matt Kindt tarafından yazılmış. Seri boyunca değişmeyen çizer ise İtalyan Alberto Ponticelli. 

Öncelikle, serinin temel doğası hakkında biraz temel bilgi verelim. Serinin adının Agent of S.H.A.D.E kısmında dikkat çeken S.H.A.D.E, DC çizgi romanlarında doğaüstü olaylarda asayişi sağlamaya çalışan kurgusal bir güvenlik organizasyonu.

Özellikle Agents of S.H.I.E.L.D dizisi ve Marvel filmleri sonrasında, S.H.I.E.L.D’ı tanımayan pek kalmamıştır diye tahmin ediyorum – DC’de bu organizasyonun tek, net bir karşılığı yok, fakat farklı açılardan benzetebileceğimiz birkaç unsur var: Checkmate bunlardan bir tanesi, son dönemde daha meşhur olan Argus bir başkası. Açılımı Super Human Advanced Defense Executive olan S.H.A.D.E ise, bu ikisine göre biraz daha arka planda kalan bir üçüncüsü. 

Bu organizasyon için çalışan ana karakterimiz, serinin adından da anlaşılacağı üzere, Frankenstein’dan başkası değil. Malumunuz, edebiyat klasikleri arasına giren eski romanların ve hikayelerin çoğu zaman telif hakları olmuyor; Marvel – DC gibi şirketler de ilgilerini çeken karakterleri kendi evrenleri içinde kullanmak konusunda tamamen özgür oluyorlar. Marvel’da meşhur bir Dracula örneği var, DC’de Frankenstein’a, veya edebiyat açısından daha doğru bir ifade kullanmak gerekirse, Frankenstein’ın Canavarına, New 52 içinde özel bir yer ayrılmış. 

Elbette, Frankenstein karakterinin DC çizgi romanlarında karşımıza çıktığı ilk örnek bu değil. İronik bir şekilde, daha önce incelediğimiz Animal Man serisinde olduğu gibi, Jeff Lemire’ın yazdığı bu serinin kökleri de Grant Morrison’a dayanıyor. Morrison’un 2005 – 2006 yıllarında yazdığı Seven Soldiers konseptindeki Frankenstein karakterizasyonunu merkeze alan bu seri, Mary Shelley’nin ölümsüz karakterini New 52 çerçevesinde yeniden yaratıyor. 

Serinin temel kurgusu aslında oldukça basit: S.H.A.D.E’in esrarengiz ve egzantrik lideri Father Time’ın önderliğinde, Frankenstein meydana gelen doğaüstü olayları engellemeye, ilk sayıda tanıştığı “takım arkadaşları” Creature Commandos – “Yaratık Komandolar” ile birlikte dünyayı kurtarmaya / korumaya çalışıyor. Elbette, bu zorlu görev onu zaman zaman kendi kişisel sorunlarıyla ve geçmişiyle, örneğin eski karısı ve “çocuğuyla” da yüzleşmek zorunda bırakıyor – fakat karakterimiz büyük ölçüde bunların üstesinden gelmeyi başarıyor. 

frankenstein2

Frankenstein, Agent of S.H.A.D.E‘in büyük ölçüde kendi kendisiyle sınırlı bir seri olduğunu söylemek mümkün – dolayısıyla seriyi takip etmek için New 52’nun geri kalanını, New 52’nun geri kalanını takip etmek için de seriyi okumanıza gerek yok. Fakat sonlara doğru, Matt Kindt’in yazarlık döneminde, seri Animal Man ve Swamp Thing dergilerinde devam eden Rotworld’e bağlanıyor, Frankenstein bu seri içinde de önemli bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. 

DC Evreni’yle önemli bağlantılardan bir tanesi, şu sıralarda Arrow dizisiyle git gide daha popüler hale gelen Ray Palmer karakteri. DC’nin daha önceki devamlılıklarında Atom olarak karşımıza çıkan Palmer, New 52 içinde henüz ciddi bir rol oynamış değil, ve en kayda değer “cameo”ları, Frankenstein, Agent of S.H.A.D.E serisinde gerçekleşiyor. S.H.A.D.E için danışmanlık yapan Palmer, seri içinde karşımıza çıkan önemli karakterlerden.

Özellikle Jeff Lemire döneminde oldukça eğlenceli bir şekilde devam eden bu serinin en keyifli yanı, Frankenstein’ın karakteri. Popüler kültürde genellikle bir korku öğesi olarak kullanılan bu canavar, seride karşımıza kibar, iyi niyetli, nazik, sevimli bir kişi olarak çıkıyor – fakat elbette, durum bunu gerektirdiğinde de bir anda gerçek bir ölüm makinesine dönüşebiliyor. 

Lemire karakterin bu iki boyutunu birlikte çok iyi ele almış. “Frank” kesinlikle inandırıcı bir kahraman, zira işler zorlaşıp “şiddete” başvurması gerektiğinde öyle ya da böyle başarılı olacağına, sorunu çözeceğine sizi ikna ediyor, fakat karakterin asıl “nazik” boyutunu da hiçbir zaman unutmuyorsunuz – ki elbette, bu “nazik” davranışlar da, Frankenstein gibi bir karakter için (en azından on altı sayılık kısa bir süreç için) eğlendirici unsurlar.

frankenstein3

Superman gibi, Batman gibi, Avengers gibi, çizgi roman dünyasının “ağır abi”leri, hem kendi evrenleri içinde, hem de yazarlık / çizerlik açısından “ciddi” seriler olmak zorundalar. Bu serilerde karakterler büyük sorunlarla uğraşıyor, önemli meselelerle karşı karşıya geliyorlar; yazar ve çizerler de altına girmiş oldukları beklentiler nedeniyle kendilerini ve işlerini fazlasıyla ciddiye alarak çalışıyorlar. Bu elbette normal, hatta biz okurlar açısından, muhtemelen iyi bir şey. 

Fakat bazen, daha farklı bir psikolojinin eseri olan çizgi romanlar okumak da keyifli olabiliyor. Frankenstein, Agent of S.H.A.D.E gibi bir seride ciddiyet yok, beklenti yok, büyük olaylar, takımlar, büyük dram ve trajediler yok.

Eğer fazla uzun sürmeyen, çerez bir seri okumak; tamamen kafa dağıtmak amacıyla matrak bir hikayeyi takip etmek isterseniz – ve özellikle, benim gibi, popüler çizgi romanlar içinde yarı-bilinçli olarak saçma, kötü, abartılı olarak yazılıp çizilmiş şeylerden keyif alabilen biriyseniz – bu seriyi rahatlıkla tavsiye edebilirim.

Bu arada, ufak bir not olarak, Frankenstein karakterinin DC çizgi romanların içinde aslında o kadar da arka planda kalan bir karakter olmadığını da ekleyeyim, Lemire tıpkı Animal Man’de de olduğu gibi, seriyi bıraktıktan sonra karakteri terk etmiyor, Frank hem Justice League Dark serisinde, hem de şu anda da devam etmekte olan haftalık Future’s End serisinde rol oynamayı sürdürüyor.