Özel Dosyalar

ÇRT 3 – “Marvel Metodu” ve Sıkıntıları

2010-07-19_153209_stan_lee-web-photos-005İki gün önce Marvel Evreni’nin yaratıcısı olarak bilinen Stan Lee 91 yaşına girdi. Elbette Stan Lee bugün Fantastic Four, X-Men, Spider-Man, Daredevil, Hulk, Avengers gibi yarattığı karakterlerle, ve filmlerde yaptığı ufak cameo’larla tanınıyor, fakat daha az tanındığı bir konu, çizgi roman yazma süreci ile ilgili.

Stan Lee, pek çok karakteri ortak yarattığı Jack Kirby ve Steve Ditko ile birlikte, aynı zamanda “Marvel Metodu” olarak adlandırılan çizgi roman yazım sürecini de yaratmıştı – bu konu, bugün kendisini sorgulayan pek çok çizgi roman okuru için de büyük önem teşkil ediyor.

Marvel Metodu Nedir?

Marvel’da 1960’lı yılların hemen başında, hatta muhtemelen süper kahraman hikayeleri öncesinde kullanılmaya başlanan Marvel Metodu, temel olarak yazarın kısa bir hikaye “fikrini” çizerlere ulaştırması, çizerlerin bu fikri çizime dökmesi, ve yazarların diyalogları ve “caption”ları doldurarak çizgi romanı tamamlaması üzerine kurulan bir sistemdi. Yazar ve çizerlerin, doğru uygulandığında çok üretken çalışmalarını sağlayan bu sistem, kullanıldığı dönem içinde Marvel’ı Amerikan çizgi romanının en büyük iki şirketinden biri haline getirdi, ve bugün hala maceralarını okumaya devam ettiğimiz karakterlerin yaratılmasına vesile oldu.

Peki ama, Marvel Metodu ne gibi sıkıntılara yok açtı? Bugün Stan Lee isminin sorgulanmasında, neden büyük bir etken olarak kullanılıyor? Daha önce şu yazıda değindiğim bir konu olsa da, olayı sadece Marvel Metodu çerçevesinde ele alarak, biraz daha detaylandırmak istiyorum. Bunun için de, sanırım en mantıklısı, her şeyden önce Marvel Metodu’nun nasıl işlediğini adım adım anlatmak, daha sonra da sıkıntıları göstermeye çalışmak olacaktır.

ku-xlarge

 Marvel Metodu Nasıl Çalışır?

1. Adım: Yazar, aklına gelen bir hikaye kurgusunu, kısa bir şekilde çizere aktarır.

Bu, Stan Lee, Steve Ditko ve Jack Kirby’nin söylediklerinden anladığımız kadarıyla farklı şekillerde ve uzunluklarda olabiliyordu – bazen bir sayfalık bir synopsis, bazen bir paragraflık kısa bir özet, bazen ise hiç yazı olmadan, yüz yüze veya telefonla anlatılan bir hikaye fikri.

2. Adım: Kendisine ulaştırılan bu fikirden yola çıkan çizer, yazarın gönderdiği kurguyu tamamlanmış bir çizgi roman uzunluğunda olacak şekilde çizer.

3. Adım: Çizimleri tamamlanmış çizgi roman, konuşma balonları ve “caption”ları, yani anlatı kutucukları boş bir şekilde yazara geri gönderilir. Yazar, bunları doldurarak eserin yazımını tamamlar.

Bu süreç, yer yer bir eserin birkaç kez yazar ve çizer arasında gidip gelmesiyle uzayabilir, bazen çizere tekrar danışılmadan editör değişiklikleri yapılabilirdi – tabi ki, Stan Lee bu dönemde Marvel’ın editörlüğünü de üstleniyordu.

4. Adım: Post-production.” Tamamlanmış çizgi roman, harfleme, çinileme, gibi son dokunuşlar yapılarak yayına tamamen hazır hale getirilir.

2011-06-04_005819_PICSTEVEDITKOFORBLOG

 Marvel Metodu’nun Sıkıntıları

Pek çoğunuz, yukarıdaki metodun ne gibi sıkıntılara yol açabileceğini aklınızda canlandırmışsınızdır – ama yine de biraz daha spesifik olarak açıklayalım. Birincisi, Marvel Metodu, çizgi roman yazımının son derece önemli, hatta neredeyse olmazsa olmaz denebilecek bir unsurunu, yani “çizgi roman senaryosunu” tamamen işin dışına çıkartıyordu.

Yazar, fikrini anlatıp diyalog kutularını doldursa da, hiçbir zaman ciddi emek isteyen bir çizgi roman senaryosu yazmıyor, bu da Marvel’ın küçük bir kadroyla, ve teknolojik imkanların sınırlı olduğu bir dönemde, pek çok çizgi roman yayınlayabilmesini mümkün kılıyordu.

Bir çizgi roman senaryosunun neye benzediğini bilmiyorsanız, şu adreste Alan Moore’un “Batman: Killing Joke” için yazdığı senaryo var – Killing Joke aşağı yukarı elli sayfalık bir çizgi roman, senaryonun uzunluğuna bakmayı size bırakıyorum. Eğer birgün aşağıdaki link çalışmaz hale gelirse, pek çok çizgi roman cildinin arkasında veya basit internet aramalarıyla çizgi roman senaryosunun neye benzediğini bulabilirsiniz:

http://killingjokescript.tumblr.com

Tabi, yazarın üretim hızını fazlasıyla arttıran bu sürecin, “kötü” yanları da vardı.

Bunların en önemlisi, tabi ki 2. Adım’da gerçekleşiyordu – çizer, iyi ihtimalle bir sayfalık bir özetten, yirmi sayfalık bir çizgi roman çıkartmak zorunda kalıyordu. Lafı hiç dolandırmadan size sorayım: Size burada bir sayfalık bir fikir versem, siz bunu gidip yirmi iki sayfalık bir çizgi roman haline getirseniz, bu çizgi romanın “yazarı” kim olur? Siz mi, ben mi?

Elbette, iyi bir fikrin emekten daha değerli olduğu anlar olabilir, ama her ay bu rutini tekrarlamak, bazen sadece sözel olarak dinledikleri fikirleri, tamamlanmış çizgi romanlara çevirmek, kurgusal yaratıcılık ağırlığını büyük ölçüde çizerlerin üzerine yıkıyordu.

05AF15

Fakat sorunlar bununla da sınırlı değildi – mesela 3. Adım’ı hayal edin, ve kendinizi bu sefer de yazarın yerine koyun: Yalnızca bir sayfalık bir fikriniz, yirmi sayfalık bir çizgi roman olarak önünüze geldiğinde, bunu doldurmak ne kadar kolay olurdu? Yazar ve çizer arasında telepatik bir bağ olmadığını düşünürseniz, yazar büyük ölçüde çizerin boş diyaloglarda ne denmesi gerektiğini tahmin etmek zorunda kalacaktı.

Bildiğimiz kadarıyla, hem Jack Kirby, hem de Steve Ditko, çizimlerini göndermeden, arkalarına kurşun kalemle “caption” ve konuşma balonlarında neler söylenmesi gerektiğini yazıyorlardı. Bundan sonra gündeme gelen üç olasılık ise, dinlediğiniz kişinin kim olduğuna göre çok değişiyor:

a) Ya Stan Lee; Ditko ve Lee’nin bu yazdıklarını “rehber” olarak görüp, yani hikayenin gidişatını anlamak için kullanıp, kendi cümlelerini yazıyordu;

b) Ya Jack Kirby ve Ditko’nun “basit” cümlelerini, daha şaşalı, daha “görkemli” hallere getirmekle yetiniyordu (Örneğin, “You will not escape!” (Kaçamayacaksın!) gibi bir şeyi, “Thou shan’t escape!” (Nüansı yakalamak için, “Firar etmeye muktedir olamayacaksın!” diyelim)  gibi bir hale sokmak)

c) Ya da, Kirby ve Ditko’nun yer yer iddia ettiği gibi, doğrudan kendilerinin yazdıkları kullanılıyor, hatta Lee diyaloglarla bakmakla bile ilgilenmiyor, bunu ofisteki insanlara yaptırıyordu.

Benim okuduğum farklı çizgi romanlardan, farklı kaynaklardan yola çıkarak tahminim, bu üç durumun da farklı çizgi romanlarda karşımıza çıktığı yönünde – fakat yazarın en çok iş yaptığı A şıkkında bile, yazarlığın ne kadarını kendisi yaptığı son derece tartışılabilir bir konu. Bunun yanı sıra, Lee’nin neredeyse hiçbir şey yapmadığını iddia eden “C şıkkı”nın tam olarak uyduğu, ve Lee’nin bu durumu hiç çekinmeden, apaçık itiraf ettiği son derece önemli bir örnek var de var, ki buna da önümüzdeki günlerde siteye doğrudan yazarak değineceğim.

Jack Kirby ve Steve Ditko, elbette bu tartışmaların sadece bir tarafı, ve Marvel’ın kendilerine davranma şekli nedeniyle, anlaşılabilir bir şekilde çok sert açıklamalar yaptıkları doğru – dolayısıyla onların söyledikleri tek kaynak olarak kullanılmamalı. Fakat, bu ikiliyi baz alacak olursak, Marvel Metodu’nun 1. Adım’ında bile, yani Lee’nin onlara üzerine yazılacak bir konu vermesinde bile sıkıntı var.

Yani pek çok durumda, Ditko ve Kirby, Lee’den herhangi bir şey almadıklarını, tamamen kendi yaratıcılıklarıyla hareket ettiklerini söylüyorlar. Yukarıda bahsettiğim örnek, bu durumla ilgili olarak yüzde yüz doğruluğunu iddia edebileceğimiz az sayıda durumdan biri, ve dediğim gibi, önümüzdeki bir – iki gün içinde yazı siteye eklenmiş olacak.

Bahsettiğim iki yazı:

Amazing Spider-Man # 14

Amazing Spider-Man # 18

Ama 1.Adım ile ilgili bir de şu soru var: Bahsedilen “özet”in kısa olduğunu anlıyoruz, ama bir sayfalık olduğu, yani “uzun” olduğu durumlarda bile, yirmi iki sayfalık bir çizgi romanın içeriği, böyle bir özette ne kadar verilebilir?

Örneğin, Stan Lee’nin kesin olarak katkıda bulunduğu bir hikaye olan Amazing Spider-Man # 13’de, Green Goblin Lee tarafından gerçek bir cin, bir goblin olarak kurgulanıyor – fakat inisiyatif kullanarak, bildiğimiz haliyle yaratan kişi Steve Ditko oluyor. Aynı şekilde, yine Lee’nin katkı yaptığını bildiğimiz Fantastic Four # 48’de ortaya çıkan Silver Surfer karakterinin, tamamen Jack Kirby tarafından yaratıldığını da kesin olarak biliyoruz – bu durumda, 1.Adım’da verilen hikaye mantığında bile, yazarın rolünün sorgulanması mümkün.

01SS4

1.Adım’daki mantığın tamamen kusursuz işlemesi durumunda bile, işin ne kadar “yazarlık” olduğu, ne kadar “Bana şu şu şu konularla ilgili bir hikaye getir” diyen bir “editörü” andırdığı tamamen ayrı bir tartışma konusu.

Kısacası, Marvel Metodu büyük ölçüde Stan Lee’nin neden yarattığı karakterlerle ilgili tam bir kredi almaması gerektiğini özetler nitelikte. Ditko, Kirby ve Lee arasında, tüm çizgi roman okurluğuna sıçramış ciddi bir “Kim yarattı? Kim yazdı? Hangisi daha önemliydi – fikir mi? Emek mi? Ortada fikir bile var mıydı?” meselesi yaşandı, pek çok anlamda hala da yaşanmaya devam ediyor. Sonuç olarak üç insan arasında, yıllar önce yaşanmış bir konu olduğundan, bu iş ile ilgili somut verilere ulaşmak, kesin yargılara varmak çok zor.

Marvel Metodu, varlığından ve kullanıldığından emin olduğumuz, yukarıda yazılanların doğruluğunu objektif bir şekilde iddia edebileceğimiz az sayıda konudan biri, ve dolayısıyla, bu tartışma hakkında fikir sahibi olmak isteyen herkesin hakim olması gereken bir kavram.

Ek 1 – Marvel Metodu’nun İyi Yanları ve Kötü Yanları

+ Marvel Metodu, teknolojinin bugünkü standartlara ulaşmadığı bir dönemde, çizgi romanların son derece hızlı bir şekilde hazırlanmasına yardımcı oluyordu.

+ Aynı şekilde, yazarın üzerindeki iş yükünü fazlasıyla azaltıyor, yazar her seriyi yazmak için uzun uzun uğraşmak zorunda olmadığından, evrenin koordinasyonu, karakterlerin birbirlerinin dergilerinde gözükmesini, çelişkiler olmamasını sağlayabiliyordu. “Marvel Evreni” dediğimiz olgunun sağlam kökleri olması da bununla alakalı bir konu olabilir.

+ Stan Lee’nin durumunda, yazar tanıtım rolleri için çok daha fazla zaman bulabiliyordu. Stan Lee’nin popülist duruşundan ister nefret edin, ister sevin, Lee bu tanıtımları, konuşmaları, cameo’ları mektupları ve çok daha fazlasını yapmamış olsa, çizgi roman endüstrisi muhtemelen bugün olduğu yerde olmayacaktı.

+ Çizerlere çok daha fazla yaratıcı özgürlük bırakılıyordu. Çizerler, yalnızca gönderilen hikayeyi çizmekle yükümlü insanlardan çok, yaratıcı katkıda bulunmaları beklenen, daha serbest roller üstlenen kişiler haline geliyordu…

2010-07-19_153001_stan_lee-web-photos-001 …fakat bunun için para almıyorlardı. Çizerler yalnızca çizerdi ve buna göre maaş alıyorlardı. Hikayenin çok büyük bölümünü çizerler “yazsa” da, yazarlık maaşı Stan Lee’ye gidiyor, üstelik, Amerikan çizgi romanının birinci büyük adaletsizliği olarak, çizerler yarattıkları karakterler üzerinde hak da iddia edemiyorlardı.

Özellikle yukarıda bahsettiğim 2.Adım – 3.Adım arasındaki meselede, yazar ve çizerin birbirini takip etmesi çok zor hale geliyordu. Bu yüzden, çizerler bütün bunların üzerine bir de diyalog / caption yazılarını, en azından yazılar için önerilerini de yazmak zorunda kalıyorlardı.

Yazar üzerindeki iş yükü düşse de, çizer için tam tersi bir durum vardı.

Her iyi çizer, aynı zamanda Jack Kirby gibi, iyi bir hikaye anlatıcısı, iyi bir kurgulayıcı da olamıyordu. Bu yüzden pek çok yetenekli çizer, Stan Lee ile Kirby’nin çalıştığı rahatlıkla çalışma imkanı bulamadı, metod Kirby ve Ditko dışındaki çizerlerle aynı sonuçları vermedi. Bunu kanıtlayan muhteşem bir Don Heck cümlesi var Sean Howe’un “Marvel Comics: The Untold Story” kitabında:

“Stan wanted Kirby to be Kirby, Ditko to be Ditko… and everybody else to be Kirby.”

“Stan Kirby’nin Kirby, Ditko’nun Ditko olmasını isterdi… Geri kalan herkesin ise Kirby olmasını.”

 Marvel Metodu Hakkında Diğer Gerekli Bilgiler

Yazıda Marvel Metodu’nu daha çok “Lee – Kirby – Dikto” üçlüsü arasındaki ilişkiyi anlamamıza yardımcı olacak bir olgu olarak irdelemeye çalıştım. Ama bu kavramdan bahsederken, mutlaka bilinmesi gereken şeyler de var:

– En önemlisi şu: Marvel Metodu, güncel olarak çok da önemli olan bir kavram, Marvel çizgi romanlarının bugün kullandığı bir yöntem falan değil. Marvel bugün onlarca yazar ve çizerin çalıştığı, hepsinin kendilerine özel üsluplarının olduğu, devasa bir şirket – dolayısıyla bu yazıda okuduğunuz pek çok şey bugün geçerli değil.

– Zaman zaman hala “Marvel Metodu”nun kullanıldığı yönünde bir dedikodu duyabiliyoruz, örneğin Dan Slott’un Spider-Man serilerinde “Marvel Metodu” ile yazdığı yönünde bir iddia vardı, fakat bunlar hem gerçekliği sorgulanabilecek bilgiler, hem de, “Marvel Metodu” gibi bir şey kullanılıyorsa bile, bunun 1960’lardakiyle aynı mantıkta olmasına imkan yok.

– Tam bir zaman aralığı vermek güç olsa da, muhtemelen Marvel Metodu’nun yoğun olarak kullanıldığı dönem 1962 ile 1970 arası. Stan Lee, Steve Ditko ve Jack Kirby bu metodu en yoğun / en üretken olarak kullanmış olan üç isim, ve Roy Thomas, John Buscema, John Romita Sr. gibi kendilerini takip eden çeşitli yazar ve çizerlerin de bu metodu belli bir süre kullandığını tahmin etmek kolay, fakat 70’li yıllarda ortaya çıktığı anlamıyla Marvel Metodunun git gide daha az kullanıldığını, 80’lere yaklaştığımızda ise muhtemelen kullanılmadığını söylemek mümkün.

– Tabi “asıl üçlümüz” kadar olmasa da, “Marvel Metodu” “İşi kimin yaptığı” konusunda çelişkili açıklamalar yapılırken kullanılan bir kavram olmayı sürdürmekte; örneğin Chris Claremont ile John Bryne’ün arasında böyle bir mesele var: Claremont Marvel Metodu’na benzer bir metot kullandığını iddia ederken, Bryne her şeyi kendi yaptığını savunuyor.

 – Bu yazıdaki çeşitli noktaları daha iyi anlamak için, Stan Lee hakkında yukarıda paylaştığım yazıyı okumanızı tavsiye ederim. Aynı şekilde, önümüzdeki günlerde eklenecek bazı incelemelerde de bu konuya geri döneceğim.