ÇROY

ÇROY 2 – (Negatif) Gereklilik

Çizgi Roman Okur – Yazarlığı Projesi, ne amaçla yazdığımı açıklaması biraz zor olan bir proje, dolayısıyla ilk birkaç yazı, deyim yerindeyse “fazla soğumadan” birbiri ardına gelecek, ilerleyen günlerde de sitemizin resmi yayın formatı olan “kafama estikçe” formatına geri dönecek.

Şimdi, hiç vakit kaybetmeden ilk yazıyı bıraktığımız yere dönüyoruz, ve elimizdeki soruyu detaylı olarak cevaplamaya başlıyoruz.

 Bir önceki yazıda, bir çizgi roman okurunun yaşadığı süreçleri üçe ayırmış, fakat her okurun ikinci aşamadan (her şeyden nefret etme, her şeyi çılgınca ve nefretle eleştirme) üçüncü aşamaya (çizgi romana endüstriyi ve piyasayı anlayarak, gerçekten objektif olarak yaklaşabilme) geçemediğini söylemiş, bu yazı dizisinin de, ikinci aşamadan üçüncü aşamaya geçebilmek için, edinilmesi gereken alışkanlıklara, daha dürüst olmak gerekirse, kabul edilmesi gereken gerçeklere ayrılacağını yazmıştım.

Doğrudan ilk yazıdan alıntı yapacak olursam, cevabını aradığım şey şuydu:

”““Her şeyden nefret etme” ile, “olaya objektif yaklaşma” arasındaki geçiş noktası nasıl aşılabilir? İkinci gruptan, üçüncü gruba geçmek gerekli midir? Yoksa, ikinci grup da, en az üçüncü kadar mantıklı bir çizgi roman okurluk tutumu mudur? (…) “Her şeyden nefret etme olayını aşıp, objektif çizgi roman okuru olmak gerekli mi?”

Bunun retorik bir soru olduğunu, buraya sadece laf olsun diye yazdığımı düşünebilirsiniz. Vereceğim cevap, “gerekli değildir” olacak olsa, herhalde “Çizgi Roman Okur Yazarlığı” diye koskoca yazı dizisi başlatmaz, bu soruyu anlamak ve cevaplamak için bu kadar vakit kaybetmezdim. Şimdi de, muhtemelen “gereklidir” diye cevap verip, neden gerekli olduğunu “kanıtlayacak” birkaç madde sıralamaya girişeceğim.

Öyle değil mi?

Değil!

Çünkü, ben aslında her çizgi roman okurunun, ikinci gruptan, üçüncü gruba geçmesi gerektiğine inanmıyorum. Hatta, ikinci gruptan üçüncü gruba geçmenin, bazı okuyucular için anlamsız olacağını, onlara sadece zaman kaybettireceğini düşünüyorum. Biraz daha abartayım, ikinci gruptan hiçbir zaman üçüncü gruba geçmemiş olan insanların, bu gruba geçmiş insanlara göre çok daha güçlü bir çizgi roman bilgisi ve altyapısı olabileceğini bile düşünüyorum.

Peki, kimler için gerekli değil “çizgi roman okur yazarlığı” edinmek? Kimler, ikinci gruptan üçüncü gruba geçmeden de hayatlarına rahatlıkla devam edebilirler?

1) (Aslında) Çizgi Roman Sevmeyen İnsanlar

Bir önceki yazıda, birinci okur grubunu, veya bir başka deyişle, çizgi roman okurluğunun birinci aşamasını, “okuduğu her şeyi beğenmek, okuduğu her şeye karşı büyük bir heves ve merak duymak” olarak tanımlamıştım. Bunu da, deminden beri bahsettiğimiz ikinci grubun, yani, “edinilen tecrübe ile birlikte, hiçbir şeyden keyif almayan, her şeyi saçma bulan, ve çizgi romanları sürekli eleştiren” grubun izlediğni söylemiştim.

Eğer, bir çizgi roman okuru olarak, kendinizi gerçekten ikinci gruba ait hissediyorsanız, okuduğunuz her şeyi saçma buluyor ve keyif almıyorsanız, belki de sorun çok çok temel bir yerde yatıyor olabilir: Gerçekten çizgi roman sevmiyor olabilirsiniz.

Çizgi roman (bu noktada, bu yazı dizisinde “çizgi roman” dediğimizde, aksi açık bir şekilde ima edilmediği sürece, sadece ve sadece Marvel – DC Comics’i kastettiğimizi bir kez daha hatırlatalım), çok geniş, çok boyutlu, çok etkileyici evrenlerin işlendiği bir alan. Bu yüzden, aslında çizgi romana çok uzak gözüken insanlar bile, çizgi romandan bahsedildiğinde kolayca etkilenebiliyor, olayın büyüklüğü karşısında, merakla karışık bir şaşkınlık duygusuna kapılabiliyorlar. Dolayısıyla, çizgi romana başlamış olmak, hayatınızın sonuna kadar çizgi roman fan’ı olmanızı gerektiren bir durum değil!

Belki siz de, çizgi romanı tanıdığınız birinden duyup, onun sağladığı kolaylıklarla hızla başlamış olabilirsiniz. Nerd kültürü denilen bu son derece popüler hale gelmiş fenomenin bir parçası olmak istediğiniz için çizgi roman furyasına kapılmış olabilirsiniz. Nerd Kültürü’nün farklı alanlarından hoşlandığınız için, kendinizi çizgi roman sevmek zorundaymış gibi hissetmiş olabilirsiniz. Marvel’ı ve DC’yi, sadece filmleri için seviyor olabilirsiniz.

Bu saman alevi gibi oluşan merak ve ilgi, sizi çizgi roman okurluğunun birinci aşamasını tamamlayacak kadar ileri itecektir; fakat okuduğunuz çizgi roman sayısı arttıkça, aslında keyif almadığınızı görür, ilgi ve hevesiniz de bir noktadan sonra biterse, doğal olarak ikinci grubun kusursuz bir örneği haline gelirsiniz.

Bu noktada, böyle bir sorun “çizgi roman okumayı bırakarak”, yani “ikinci grubun da dışına çıkarak” rahatlıkla çözülebilirmiş gibi gözüküyor. Fakat, ilk yazıda bahsettiğim internet forumlarını tararsanız, gerçek anlamda okuduğu her şeyi istisnasız olarak eleştiren, her şeyden nefret eden, her şeyi “saçma” bulan okurlar olduğunu göreceksiniz. İlk yazıda değindiğim, “forumlarda, online ortamlarda bir kimlik edinmek ve bu kimliği yaşatma çabasına girmek” gibi bir durum elbette mümkün olsa da, burada en önemli olan şey okurların kendilerine karşı dürüst olmaları.

Eğer okuduğunuz çizgi romanların hepsi saçma geliyorsa, eğer okuduğunuz hiçbir çizgi romandan keyif almıyorsanız, eh, bu da zaten hayatta fazla getirisi olan bir hobi değil; olayı mazoşizme çevirmeyin, ve çizgi roman okumayı bırakın.

2- Daha Ağır Çizgi Roman Arayışında Olanlar

Çizgi romanlarla ilgili en şaşırdığım şeylerden biri, konu hakkında yapılan kategorizasyonun sınırlılığı. Çok basit örnekler vereyim: “Kitap okumayı seviyorum.” dediğinizde, otomatik olarak “Ne tür kitaplar?” gibi bir soru sorarsınız. Kitap okumayı seven bir insan, kitapları “eğlence için” de okuyor olabilir, daha ağır bir ilgi alanı olarak, edebiyat için de. Her ne kadar temel ilgi alanı “kitap” olsa da, Stephen King okumak ile Gabriel Garcia Marquez okumak tam olarak aynı şey değildir.

Sinema için de aynı durum: Daha hafif bir eğlence aracı da olabilir, daha ağır bir “sanat dalı” da. Filmlerle fazla haşır neşir olmadığım için yanlış bir örnek vermekten korkuyorum, fakat Dredd 3D ile X bir festival filmi aynı kefede değildir – bu iki filmi izlemekten aynı keyif alınmaz.

Her ne kadar pek çok yerde kabul edilmese de, aslında çizgi romanlar için de durum aynı: Spider-Man, Hulk, Batman, Justice League okumak ile, Watchmen, Sandman, Daytripper okumak aynı şey değil. Evet, temel olarak – tıpkı kitap okumak gibi – aynı şemsiye altında bulunuyorlar, fakat gerektirdikleri yaklaşım, okuyucuya kattıkları ve verdikleri keyif, tamamen farklı şeyler.

Ana Akım Amerikan Çizgi Romanları, başlı başına bir amaç olabilecekleri gibi, “çizgi roman sanatının” en yaygın ve en rahat ulaşılabilen formları olarak, daha ağır, daha sanatsal çizgi romanlara bir zıplama tahtası da olabilirler.

Dolayısıyla, eğer belli bir süre çizgi roman okuduktan sonra, kendinizi ikinci grupta sıkışmış halde buluyorsanız, okuduklarınızı çok çocukça, çok aptalca, çok saçma buluyorsanız, bunun temelinde yatan sorun, aslında çizgi romanlardan keyif almanıza karşın, aradığınız çizgi romanların Marvel – DC çizgi romanları olmadığı gerçeği olabilir.

Çizgi roman endüstrisinin aksine, “çizgi roman sanatı”  olarak tanımlayabileceğimiz olgu, aylık takip gerektirmeyen, bir oturuşta okunabilecek grafik romanlar üzerine kurulu, çoğu zaman tek kitaptan veya sonu net serilerden oluşan bir şey. Eğer Marvel – DC’den zevk almıyorsanız, yapmanız gereken şey yine çok basit, her şeyden nefret edip çizgi roman endüstrisine durmadan eleştri yağdırmak yerine, kendi vaktinizi harcamayı bırakıp, doğrudan daha ağır çizgi romanlara geçebilirsiniz.

3 – Çizgi Roman, En Önemli Hobilerinden Biri Olmayan İnsanlar

Hepimiz boş vakitlerimizi geçirmek için bir şeyler yapmaya çalışırız, ve fazlasıyla obsesif bir karakterimiz yoksa, muhtemelen her fırsatta aynı şeyi yapmak gibi bir durumumuz da yoktur. Yani, hepimizin birden çok hobisi, bu hobilerin de, ayırdığımız zamanla ve aldığımız keyifle doğru orantılı olarak, belli öncelikleri vardır.

Kendimden örnek vereyim; ben zamanımın kayda değer bir bölümünü okuyarak ve okuduğum şeyler üzerine düşünüp, yazarak geçiriyorum. Çizgi romanlar için bunu AltEvren gibi bir projeye dönüştürme şansım oldu, kitaplar için de not aldığım defterlerim ve bilgisayarım var. Fakat, bu benim hayatımda kitap ve çizgi romandan başka hiçbir şey olmadığı anlamına gelmiyor –aynı zamanda müzik de dinliyorum, maç da izliyorum, birkaç tane dizi de takip ediyorum, dışarı çıkıp bira da içiyorum, vesaire.

Eğer, kendinizi ikinci grubun içinde bulduysanız, bunun bir sebebi çizgi romanları sevmeniz, fakat hayatınızın odak noktalarından biri olacak kadar sevmemeniz olabilir. Yani, çizgi roman okuma ritüelinden hoşlanıyor, fakat bunun üstüne fazla düşündüğünüzde eleştirecek çok fazla sayıda nokta buluyor olabilirsiniz. Bu durumda, eğer hepten çizgi roman okumayı bırakmak istemezseniz, çizig romanları bu kadar ciddiye almayı bırakabilrisiniz.

Yine kişisel örneklere döneyim. Örneğin, Salı günleri, eminim bir çoğunuz gibi, How I Met Your Mother’ın yeni bölümlerini izliyorum. Bazen çok komik bölümler oluyor, bazen de bir kez bile gülümsemeden izlediğim bölümler. Fakat, dizi izlemek benim hayatımın odak noktalarından biri olmadığı için, her kötü bölümde dizi sitelerine girip senaristlere sövüp, “Tadında bitireceklerdi, çok bozdular!!!” gibi yorumlar yapmıyorum. Benim için How I Met Your Mother, her Salı hiçbir şey yapmadan, hiçbir şey düşünmeden geçirilecek, hatta mümkünse, yemek yerken izlenilecek bir yarım saatten ibaret. O yüzden, mümkün olduğunca “geçmesini istediğim” vakitleri buna ayırıyor, izledikten sonra da “Nasıldı, nasıl değildi, nasıl olmalıydı” gibi sorulara kafamı takmıyorum.

Çizgi romana böyle bir mentaliteyle yaklaşmak, ikinci grupta tıkanıp kalmış okuyucular için bir seçenek olabilir. Çizgi roman “ciddiye alınma zorunluluğu” olan bir ilgi alanı olmadığı için, çizgi romanı “basit bir vakit geçirme aracı olarak görmek”, hem böyle okurların çizgi roman hakkında düşünerek fazla vakit kaybetmelerini engelleyecek, hem de, sonuç olarak olayı pek kafalarına takmadıkları için, okudukları eserlerden aldıkları keyfi arttıracaktır.

Benzer birkaç örnek daha verebilirim, fakat uzatmak istemiyorum. Kısacası, bu yazı dizisinde bahsedeceğim “alışkanlıkları” edinmek, çizgi romana objektif olarak bakmayı öğrenmek, “ikinci gruptan”, “üçüncü gruba” geçmek, her çizgi roman okuru için bir gereklilik olmak zorunda değil. Yazı dizisinin ikinci bölümünde, bu gerçeği göstermeye, ve “çizgi roman okur yazarlığı” olarak adlandırdığım şeyi edinmenin, kimler için faydası olmayacağını açıklamaya/örneklendirmeye çalıştım.

Bir dahaki yazıda, bunun neden ve nasıl bir gereklilik olabileceğini, bu sefer “(pozitif) gereklilik” başlığı altında incelemeye çalışacağım.