ÇROY

ÇROY 1 – Giriş

Yine AltEvren’e özel, yepyeni bir yazı dizisiyle karşınızdayız: Çizgi Roman Okur Yazarlığı Projesi!

Bu projedeki yazılarda, herhangi bir çizgi romanı incelemeyeceğiz, veya herhangi bir spesifik çizgi romandan bahsetmeyeceğiz. Yazı dizisinin amacı, çizgi roman okurken, yarı-bilinçli olarak edindiğimiz alışkanlıkları, bu alışkanlıkları edinmenin gereklliliğini, ve bu alışkanlıkların çizgi roman okuma deneyimimizi nasıl etkilediğini tartışmak.

Bu biraz karışık bir olay, bu yüzden yazı dizisine başlamadan önce, birinci yazıda tam olarak ne yapmaya çalıştığımı, ve bunu neden yaptığımı, kısaca açıklamaya çalışacağım.

Öncelikle, yazının yeri ve ismini bir netleştireyim.

Yazı serisinin adı “Çizgi Roman Okur Yazarlığı”, fakat burada “okur – yazarlık” konseptini İngilizce’deki “Literacy” kelimesinin karşılığı olarak kullanıyorum – yani kastettiğim şey “okur – yazarlık” kavramının “okuma alışkanlığı” konseptine yakın bir anlamı. Kısacası, başlık kesinlikle yanıltıcı olmasın, bu yazılarda çizgi roman “yazarlığı” üzerine herhangi bir şey olmayacak; ne “yazma” açısından, ne de yazarların yazarlığını inceleme açısından.

Bu sadece “çizgi roman okumak” denen eylem üzerine benim yaptığım bir takım tespitlerin bir paylaşımı.

Peki neden burada? Madem çizgi roman okur yazarlığı gibi sanatın kendisiyle daha alakalı bir konsepti ele alıyoruz, madem spesifik serilerden ve karakterlerden bahsetmeyeceğiz, bunu yeni açılan AltEvren Gurme’ye koymamız, Amerikan Çizgi Romanları ile sınırladığımız AltEvren’i karıştırmamamız gerekmez miydi?

Normal koşullarda evet, fakat bu yazının asıl başlığı “Çizgi Roman Okur-Yazarlığı” değil. Asıl başlığı “Ana Akım Ameirkan Çizgi Roman Okur – Yazarlığı”. Yani, bu yazıda sadece ve sadece “Marvel ve DC okumak” üzerine fikirler, düşünceler ve tartışma konuları olacak. Fransız çizgi romanlarını, İtalyan çizgi romanlarını, mangaları, daha ağır, daha edebi Amerikan çizgi romanlarını da işin içine katarak “okur yazarlık” kavramı üzerinden genel bir “çizgi roman teorisi” yazmak gibi bir amacımız yok.

Kısacası, bu yazı serisi ile ilgili bilmeniz gereken en önemli iki nokta şöyle:

1 – Bu yazı serisinde, “çizgi roman” lafını gördüğünüz anda, bu “Marvel – DC Comics çizgi romanları” ile eş anlamlı. Bu yazıda Asteriks’ten, Mister No’dan, Sandman’den, Watchmen’den bahsetmiyoruz.

2- Bu bir yazı serisi olduğu için, yazılar birbirini takip ediyor ve birbirinin üzerine kuruluyor. Dolayısıyla, örneğin dördüncü yazıyı yazarken, sizin sıfırıncı, birinci ve ikinci yazıları okumuş olduğunuzu varsayıyorum.

Evet, yazı serisinin kendisi hakkında söyleyeceklerim bu kadar. O halde, başlayabiliriz.

Neden böyle bir yazı dizisi yazmaya karar verdim?

Bu, aslında yıllardır içinde bulunduğum çizgi roman tartışma ortamları üzerine yaptığım çeşitli gözlemlerin bir sonucu olarak ortaya çıkan bir yazı dizisi. Gerek Türkçe, gerek yabancı forumları takip etmek, bildiğiniz gibi çizgi roman okuru olmanın gerekliliklerinden birisi, ve hem çizgi romanla ilgili pek çok bilgi edinmenizi sağladığı, hem de farklı bakış açılarını ortaya koyduğu için, çoğunlukla pozitif bir eylem olabiliyor. Zaman zaman bu tartışmalara katılmak keyifli de olsa, ben buraları bir okur olarak takip etmeyi daha çok seviyorum.

Yıllardır takip ettiğim bu forumlarda da, “tespit ettiğim” iki enteresan durum var.

Bunlardan birincisi, çizgi romanların sık sık aynı noktalardan eleştirilmesi: Ölüm olayının ciddiyetsizce kullanılması, yeni karakterlerin bir türlü kabul edilememesi, zaman konseptinin yerden yere vurulması, hikayelerin kalitesizliği, crossover’ların saçmalığı, kısacası, çizgi romanla ilgili alışılmış yorumların sürekli bu forum ortamındaki tartışmaları domine etmesi.

İkincisi de, özellikle yabancı forumlarda (Türkiye’de Amerikan çizgi romanı forumlarda bu kadar yaygın tartışılmadığı için yabancı forumlarda diyorum, fakat bu, bu durumun Türkiye’de olmadığı anlamına gelmiyor.) kullanıcı gruplarının dörde, daha doğrusu “3+1” olmak üzere dörde ayrılması.

Kimdir bu üç artı bir grup?

1 – Okudukları her (tamam, çoğu diyelim) çizgi romanı beğenenler

2 – Okudukları her (çoğu) çizgi romandan nefret eden ve şiddetle, öfkeyle eleştrienler

3 – Okudukları çizgi romanlar karşısında daha objektif olanlar, daha sakin eleştriler yapanlar

ve

(4 – Okudukları güncel çizgi romanlardan nefret edip, sürekli eski çizgi romanların ne kadar iyi olduğundan bahsedenler)

Bunu 3 + 1 olarak ayırıyorum, çünkü bana kalırsa, ilk üç grup, aslında birbirinden tamamen farklı insanlar değil, çizgi roman okurlarının tamamının yaşadığı süreçlerden geçmekte olan insanlar. Tartışmanın geri kalanında “forum tutumlarından” bahsetmeyeceğim, çünkü sonuçta “bir forumda bulunmak, bir forumda belli bir kimlik edinmiş olmak” da süreci ve daha sonraki tutumları etkileyebiliyor, o yüzden yazacaklarımın geri kalanı “forumlardaki kullanıcı grupları” üzerine değil, hepimizin çizgi roman okuru olarak yaşadığımız süreçler üzerine.

Şimdi, bir şekilde başka bir alandan çizgi romanları öğrenip çizgi romanlara başladığımızda, çoğumuz çizgi romanların inanılmaz geniş dünyası karşısında bir şaşkınlık/etkilenme duygusu yaşıyoruz; ve daha fazla şey öğrenmek, daha fazla şey görmek, bu inanılmaz boyutlardaki evrenlerin içine dahil olabilmek için ne bulabilirsek (çizgi roman ve çizgi roman ile alakalı) okumaya çalışıyoruz. Bu dönemde, bizim için önemli olan şey, kaliteden çok içeriği öğrenmek olduğundan, üstelik de bu işe heyecan ve hevesle girmiş olduğumuzdan, yukarıdaki okuyucu gruplarından ilkine çok yakın oluyor, ve okuduğumuz çizgi romanların büyük bir bölümünden memnun kalıyoruz.

Eğer çizgi roman okumaya devam edersek, bu aynı zamanda karşılaştırma yapacak ve olaya eleştirel bakacak altyapıyı da kazanmamız anlamına geliyor, ki bu da, sonuç olarak okuduğumuz pek çok çizgi romanın, daha önceden okumuş olduğumuz en meşhur, en kaliteli yayınların yanında sönük kalmasına yol açıyor. Yukarıda listelediğim “her şeyden nefret etme, hiçbir okuduğunu beğenmeme, her şeyi eleştirme” dönemi burada yaşanıyor.

Üçüncü “level”a ise, ancak ve ancak, çizgi roman endüstrisinin genel mantığını, arka planını, biraz anladıktan sonra ulaşılabiliyor. Bu raddeye ulaşabilmek için, çizgi romanı basit bir hobi olarak görmenin ötesine geçmek, ciddi miktarda çizgi roman okumak ve mutlaka, “ikinci kategorideyken” çizgi romanları eleştirdiğimiz sebeplerin büyük bölümünün, bu endüstrinin birer parçası olduğunu kabul etmek gerekiyor.

“Nostaljist” olarak adlandırabileceğimiz dördüncü grubu tartışmanın dışında bırakıyorum, çünkü bana kalırsa bu grup meşru bir grup değil. Bu tarz okurları yabancı çizgi roman tartışma platformlarından ziyade, Türkiye’de görmek daha mümkün – ve bana kalırsa olayın temelinde, pek çok eseri “çocukken” okumuş olmak, bu eserlerle, “içerik ve kurgu” bakımından değil, gruba verdiğim isimden de anlaşılacağı gibi, “nostaljik” bir bağ kurmuş olmak yatıyor. Nostaljist kesmin büyük bir bölümü, eleştirdiği yeni çizgi romanlar konusunda çok yüzeysel bir bilgi birikimine sahip oluyor, dolayısıyla, çok kritik olarak ele alınabilecek bir grup değiller.

Tabi burada “Eski çizgi romanları tercih ederim” diyen herkesi kapsayan şeyler değil söylediklerim, inanılmaz çizgi roman bilgi birikimi olup, yine de boş zamanlarında Essential serileri okumayı tercih eden insanlar da var, bu da sonuç olarak bir zevk ve keyif meselesi. Nostaljist grup derken kastettiğim, yenileri okumadan, sadece “konuları – özetleri” 1960-70 çizgi romanlarından çok farklı olduğu için güncel çizgi romanları “beğenmediklerini” iddia eden okuyucular.

Kısacası, “nostaljist” kesimi tartışmanın dışında bırakıyorum, ve ilk okuyucu grubunu da, herkesin kaçınılmaz olarak içinde bulunduğu, ve herkesin kaçınılmaz olarak “aşmayı başardığı” bir grup olarak görüyorum.  Benim bu yazı serisindeki ilgi alanım ise şu: “Her şeyden nefret etme” ile, “olaya objektif yaklaşma” arasındaki geçiş noktası nasıl aşılabilir? İkinci gruptan, üçüncü gruba geçmek gerekli midir? Yoksa, ikinci grup da, en az üçüncü kadar mantıklı bir çizgi roman okurluk tutumu mudur?

Kısacası, ikinci gruptan üçüncü gruba nasıl geçilebilir?

Bu, uzunca bir giriş yazısıydı. Dediğim gibi, “yazı serisi” birbiriyle son derece alakalı yayınlardan oluşuyor, dolayısıyla her yazıyı bireysel olarak uzatmaya fazla gerek yok. Bu yazıyı giriş olarak bırakıyorum, ilk temel soruya, yani, “Her şeyden nefret etme olayını aşıp, objektif çizgi roman okuru olmak gerekli mi?” sorusuna, ikinci yazıda cevap arayacağım.