DC Comics İncelemeleri

Batman: Knightfall

564261Başka hiçbir çizgi roman, tek bir sahnesiyle bu kadar özdeşleşmiş midir? Binlerce hikayelik Batman külliyatı içinde, Knightfall’un korkunç finali kadar meşhur bir başka “tek sahne” var mıdır? 

Knightfall öyle bir çizgi roman ki, daha ilk sayfasından, konusunu bilmeseniz bile, bütün olayın tek bir noktaya doğru ilerlediğini rahatlıkla hissedebiliyorsunuz – bir başka deyişle, hikayeyi okumamış olanların bile bildiğine emin olduğum o final sahnesi, başlı başına çizgi romanın yazılma sebebi gibi hissettiriyor: Batman daha önce vurulmuş, hırpalanmış, hatta, her çizgi roman karakteri gibi, öldürülmüş bir karakter – fakat Knightfall, muhtemelen her Batman okuru için, karakterin en trajik macerası olmayı sürdürüyor.

 

 

Bahsettiğim meşhur sahnesi nedeniyle, Knightfall serisi pek çok hayranın gözünde, Batman’in gerçek anlamda yenildiği, yeni, korkunç bir karakter olan Bane’in, tamamen temiz bir şekilde, Batman’i adeta “kendi oyununda” yenilgiye uğrattığı bir seri olarak hatırlanıyor. Fakat, olay örgüsüne baktığınız zaman, durum gözüktüğü kadar basit değil. 

Venom adı verilen bir serum kullanarak insan üstü fiziksel güçler kazanmış olan Bane, Batman’le birebir mücadele etmeden önce, onu zayıflatmayı tercih ediyor. Gotham’ın meşhur hapishanesi Arkham Asylum’a girerek, buradaki tüm mahkumları serbest bırakan süper kötümüz, Batman’den intikam almak isteyen pek çok karakteri düşmanının üstüne salıyor. 

Poison Ivy’den Scarecrow’a, Joker’dan Victor Zsasz’e kadar pek çok psikopat ile art arda mücadele etmek zorunda kalan Batman, bu süreç içinde git gide yoruluyor ve daha zayıf hale geliyor. Üstelik, seri başladığı anda kendisinin hasta olması, ve Gotham tehdit altındayken dinlenmeyi reddedip, hastalığı daha da kötüleşmesine rağmen tek başına savaşmaktan vazgeçmemesi, onu Bane ile olan karşılaşması yaklaşırken, daha da kötü bir duruma sokuyor. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, Poison Ivy ve özellikle Scarecrow’un kimyasal silahlarından da son derece negatif olarak etkilenen Batman, Bane’in karşısına çıktığında, tamamen sefil bir görüntü çiziyor.

Bane_breaks_Batman

Yani, pek çoğumuzun kafasındaki, Bane’in Batman’i temiz bir dövüşte, ondan iyi olduğu için, hakederek mağlup ettiği imajı, kesinlikle doğru değil. Öyle ki, Bane Wayne Manor’a girip, Batman’i kendi evinde şaşırttığında, Batman kendisine bir yumruk bile atamıyor! Bane karşısındaki zayıf adamı güzelce hırpaladıktan sonra ise, hepimizin bildiği o meşhur sahne gerçekleşiyor, ve süper kötümüz, Batman’i havaya kaldırıp dizinin üstüne indirmek suretiyle, Kara Şövalye’nin belini kırıyor. 

Hangi açıdan bakarsanız bakın, Knightfall’un en ilginç öğesi elbette Bane karakteri. Hapishanede Venom serumu için bir denek olarak kullanılan Bane, oldukça kayda değer fiziksel özelliklere sahip, burası doğru – fakat işi asıl ilginç hale getiren karakterin stratejik yetenekleri. Christopher Nolan’ın Dark Knight Rises filminde, Gotham’ı orman kanunlarıyla yönetmek isteyen bir anarko – primitivist (ve tabi, daha sonrasında, sadece aşık bir adam) olarak resmedilen Bane, çizgi romanlardaki ilk kayda değer hikayesinde tamamen farklı bir profil çiziyor. 

Sağlam bir Batman’i, dürüst ve adil bir birebir mücadelede alt edemeyeceğini bilen Bane, önce rakibini zayıflatmak için sağlam bir strateji yapıyor, ve belki de tüm çizgi roman karakterleri arasındaki en büyük, en meşhur stratejist olan Bruce Wayne’i, bu anlamda, “kendi silahıyla” mağlup ediyor. Tabi belki bundan da etkileyici bir durum; sadece zekasını kullanarak Batman’in Bruce Wayne’den başkası olamayacağını düşünmesi, ve “asıl maske” olanın Batman değil, Bruce Wayne olduğunu söyleyerek, rakibini ne kadar iyi tanıdığını / anladığını göstermesi oluyor.

batman-497-pg031

Elbette, Bane’in karakterizasyonu da ayrı bir mesele. Her ne kadar New 52’sundan Marvel Now’una, güncel çizgi romanlar “kötü karakter” olmayı tamamen “insani” değerlerle sınırlı tutsalar, özellikle son dönemde, mesela DC’nin “Villains Month”unda gördüğümüz gibi, “Kötü karakter = çocukluğunda kötü şeyler yaşamış insan” gibi denklemlere indirgeseler de, Bane karakteri farklı bir “kötü adam” profili çiziyor. Serinin başından sonuna kadar, kesinlikle normal olmayan, fakat düzgün, mantıklı, sakin, planlı hareket eden bir karakter portresi çizen Bane, Batman’e saldırmasının gerekçesini de, basitçe “Gotham’ı ele geçirmek” olarak açıklıyor.

Ama neden? Çünkü Bane kafayı Batman ile bozmuş durumda. Ciddi hedefleri olan, ve bu hedefleri öyle ya da böyle mantıklı sebeplere dayanan kötü karakterlerin aksine, Bane meseleyi tamamen kişiselleştirmiş durumda – onun için önemli olan tek şey, Batman’i yenmek, onu alt etmek, ve dolayısıyla Batman, bir şey “amaçlayan” bir kötü karakterden ziyade, tek amacı (hatta takıntısı)kendisini  bir şekilde alt etmek olan bir figüre karşı, farklı bir mücadeleye girmiş oluyor. Bu durum da, tahmin edebileceğiniz gibi, Bane’i (en azından bu macera için) son derece ilgi çekici bir figür haline getiriyor.

batman-knightfall

Büyük resme bakacak olursak, Knightfall sadece Bane ile alakalı bir eser değil, tıpkı Long Halloween’de olduğu gibi, Knightfall da Batman’ın görkemli “Rouges Gallery”sini gözler önüne seren, yorgun ve hasta bir Batman’i, teker teker en korkunç düşmanlarıyla karşı karşıya getiren bir hikaye. Her ne kadar çizgi romanın kötü özellikleri olarak, hikayenin son derece düz ilerlemesi ve sonunun aşağı yukarı belli olması gibi faktörleri sayabilecek olsak da, hem farklı bir Batman karakterizasyonu, hem Bane karakterinin esrarengiz ve etkileyici yapısı, hem de, elbette, şok edici finali, Knightfall’u, tıpkı Year One ve Long Halloween gibi, Batman’in olmazsa olmazlarından biri haline getiriyor. Bir çizgi roman olarak, Knightfall bu diğer iki eser kadar iyi değil, ama Batman maceraları içindeki önemi, muhtemelen en az ikisi kadar büyük. 

Tabi şunu belirtmek lazım, “Knightfall” başlığı aslında birden fazla anlama gelen bir başlık. Her ne kadar çoğu zaman Batman’in Bane tarafından “kırıldığı” sahnelerle sona eren hikaye olarak kullanılsa da, Knightfall aynı zamanda Knightfall – Knightquest – KnightsEnd hikayelerini kapsayan, “şemsiye” bir başlık olarak da kullanılabiliyor. Yine bu seride kayda değer rol oynayan Azrael (Jean – Paul Valley) karakterini merkeze taşıyan, ve Bruce Wayne’in iyileşip, Batman rolünü geri alma sürecini anlatan devam serileri, ilk bölümün ününü taşımasalar da, Batman külliyatı içinde yine önemli yer tutuyorlar. 

Ben bu incelemeyi hikayenin en meşhur kısmı olan Knightfall hikayesi ile, yani alıp okumak isterseniz, yazının başındaki kapakla satılan cilt ile sınırlı tuttum. Dolayısıyla gelecek hikayeleri bilinçli olarak incelemeye eklemiyorum, bunlar ilerleyen günlerde siteye eklenebilir.