Marvel Comics İncelemeleri

Avengers vs. X-Men # 9

Bir önceki sayıda, AvX mücadelesini Phoenix Force ile birleşerek üstün götürmeyi başaran X-Men tarafının, ilk kez ciddi bir darbe aldığını görmüştük: Diğer X-Men üyeleri olmadan tek başına Wakanda’yı yok etmeye kalkan Namor, bütün Avengers takımının ortak çabası ile yenilmiş, ve Phoenix Force ile olan bağlantısını kaybetmişti.

Fakat bu bile, aslında Avengers için tam bir zafer sayılmazdı, çünkü Namor’dan ayrılan Phoenix Force, diğer dört mutanta aktarılmış, ve böylece bir üye kaybetmelerine rağmen, “Phoenix Four” dörtlüsünün güçleri daha da artmıştı. Bir anlamda kazanmaları durumunda bile kaybettiklerini gören Avengers üyeleri de, Hope’un “eğitimine” devam edilecek mistik K’un Lun şehrine geri dönmüşlerdi.

Jason Aaron tarafından yazılan dokuzuncu sayıya, geçmiş sayıları bir yana bırakarak ani bir “flash forward” sahnesiyle başlıyoruz ve X-Men tarafından vahşice dövülmekte olan bir Avenger görüyoruz – daha sonra, bunun günümüzden on sekiz saat sonra geçen bir panel olduğunu öğreniyoruz ve K’un Lun’dan hikayemize devam ediyoruz.

K’un Lun’daki temel durum şu: Spider-Man Hope’un eğitimine devam ediyor, Iron Fist onun henüz hazır olmadığını söylüyor, Avengers takımları sık sık görevlere gidip, genelde yaralı olarak geri dönüyorlar – bazen de hiç dönemiyorlar. Bu “dönemeyenlere” son örnek de Thor oluyor. Bu durumu değerlendiren Captain America, tek yapabileceklerinin savaşmaya devam etmek olduğunu, ve savaşmaya devam edebilmek için de esir düşen takım arkadaşlarını kurtarmaları gerektiğini kararlaştırıyor. X-Men Legacy tie-in’lerini okuyanların hatırlayacağı gibi, bu karakterlerin tutsak tutulduğu yer de, Magik’in cehennem benzeri alt-boyut “Limbo”dan Dünya’ya taşınmış olan bir parça.

Avengers takımımız tutsak arkadaşlarını kurtarmaya karar verirken, X-Men cephesinde de kısa kısa önemli gelişmelere tanık oluyoruz.Bu ana kadar Phoenix Five’ı ve yaptıklarını desteklemiş olan, hatta onlara her türlü yardımı aktif olarak yapmış olan X-Men üyelerinden Storm, Magik’in Avengers üyelerini Limbo’da tutsak etmesi sonrasında kendisiyle birlikte olan mutantlara, artık işin çığırından çıktığını, ve Phoenix Five’ın tarafını bırakmanın vaktinin geldiğini söylüyor. Bunun ardından da, Storm’u Wakanda’da, kocası Black Panther’dan özür dilemeye çalışırken görüyoruz.

Bundan sonra, seri için önemli olacak bir başka X-Men sahnesine geçiliyor: Emma Frost da Phoenix üzerindeki kontrolünü yavaş yavaş kaybetmeye başlıyor, ve dünya üzerindeki herkesin beynini okuyarak insanlar hakkında bilmediği hiçbir şeyin kalmadığı bir raddeye ulaşıyor. Cyclops’a “yapabileceğim şeylerden korkuyorum” demesine rağmen, ondan beklediği desteği göremiyor, ve bundan sonra Emma’nın bir mutant öldürüp bunu saklayan bir adamı öldürdüğünü görüyoruz. Böylece, Magik’ten sonra bir başka X-Adam’ın daha Phoenix’i kontrol edemediği iyice aşikar hale geliyor.

Avengers cephesine geri döndüğümüzde de, Storm’un onlara Limbo konusunda bazı bilgiler verdiğini öğreniyoruz – çünkü Avengers takımı ondan aldığı istihbarat ile Limbo’nun yerini bulmuş ve takım arkadaşlarını kurtarmaya hazırlanmış bir şekilde karşımıza çıkıyor. Magik’in Limbo’ya biri girer girmez öğrenmesi sayesinde, Magik ile Colossus kısa süre içinde olay yerine geliyorlar, ve Limbo’daki onlarca şeyanımsı varlık ile Avengers üyelerini – bir kez daha – ağır bir yenilgiye uğratmaya koyuluyorlar.

Bu noktada, “eğitimi” sırasında Hope’a “ne kadar önemsiz hissedersen hisset, eğer sabredersen senin de zamanın gelecektir” diyen Spider-Man, lafının arkasında olduğunu gösteriyor ve takımın geri kalanının, serbest bırakmayı başardıkları tutsak Avenger’ları alarak kaçması için, Phoenix Force’un gücünün birer çeyreğine sahip olan Magik ve Colossus’u oyalayacağını söylüyor. Allah’ın garibanı Spider-Man, koskoca Magik ile Colossus’u nasıl oyalayacak sorusunu düşünüyor olabilirsiniz. Eh, Magik ve Colossus da benzer bir soru soruyorlar, ve Spider-Man şu nazik cevabı veriyor.

Fakat, beklendiği gibi işler Ağ Kafa için pek de iyi gitmiyor ve Colossus kendisini hiç zorlanmadan pestile çeviriyor. Her şeye rağmen konuşmaya devam eden ve pes etmeyen Spidey, artık Colossus ile Magik’in sabrını taşırmak üzereyken, enteresan bir şey oluyor, ve iki kardeş birbirleriyle kavga etmeye başlıyorlar. Sözlü tartışma olarak başlayan bu gerilim, daha sonra fiziksel bir kavgaya dönüşüyor ve büyük bir patlama sahnesinin ardından, Magik ile Colossus’un birbirlerinin işini bitirmiş olduğunu görüyoruz!

Ve bu durum da, tıpkı geçtiğimiz sayıda olduğu gibi, bu ikiliden çıkan Phoenix Force’un, kalan iki kişinin, yani Emma Frost ile Cyclops’un güçlerini arttırıyor. Artık ikisi de Phoenix’in gücünün yarısına sahip olan çiftimiz, bu yeni güçleriyle, tüm mistik özelliklerine ve korumalarına rağmen, K’un Lun’un yerini buluyorlar, ve bir grup Avenger Spider-Man için Limbo’ya geri dönerken, Cyclops şehrin üzerinde beliriyor.

Yorumlar

Sanırım bu sayıyla birlikte, Avengers vs. X-Men’in “sonuç” bölümüne girmeye başladığımızı net olarak söyleyebiliriz. Şu an baktığımızda, bu sayının da geçen sayıdan farksız olarak “olayların ilerlemesi için gerekli olan, fakat çok da şaşırtıcı, önemli gelişmeler içermeyen” bir sayı olduğunu söylemek mümkün.

Sekizinci sayıyı incelerken, Namor’un güçlerini kaybetmesinin, her X-Men üyesi için teker teker işlenemeyeceğini, çünkü bunun için Marvel’ın yeteri kadar yeri olmadığını söylemiştim. Bu sayıda da, iki Phoenix Force sahibinin güçlerini aynı anda kaybetmiş olması, ve Phoenix Force’u kontrol eden kişi sayısının ikiye düşmüş olması bunu doğrular nitelikte. Üstelik, Emma Frost’un delirmiş olduğunu ve gücünü artık kontrol edemediğini net bir şekilde takip etmemiz de, önümüzdeki sayılarda bu karakterin nasıl kullanılacağını ortaya koyuyor aslında.

Teknik açılardan baktığımız zaman, sayının çizimleri Adam Kubert tarafından yapılmış ve serinin ortalamasına göre oldukça iyi. Aaron’un yazarlığı da bana kalırsa Hickman’ın özellikle altıncı sayıda “enkaz devralıp” ulaştığı seviyede olmasa da, serinin ortalamasına göre hiç fena değil. Spider-Man ve Emma Frost sahneleri de, pek şaşırtıcı sahneler olmasa da, en azından bir çizgi roman hayranının bekleyeceği gibi yazılmış diyebiliriz.

Bunun dışında, sayının kötü yanları yok mu, var. Namor’un bütün Wakanda halkı ve varolan bütün Avengers üyeleri tarafından alt edilmesinden sonra, Magik ile Colossus’un “booom” diye birbirlerini alt etmeleri çok bariz bir şekilde “oldu bittiye” getirilmiş. Spider-Man’ın bunda bir rol oynaması da gerçekçi değil, bu iki karakterin Phoenix’i kontrol edememe çabalarından birbirlerine düşman kesilmeleri gerçekçi değil, o yüzden dediğim gibi, sayının ana noktası olan bu olay, biraz fazla rahat bir “zafer” olmuş Avengers için.

İncelemenin kendisinde değinmediğim bir nokta, Xavier’ın da aktif olarak Avengers tarafında gözükmesi. Xavier Avengers takımının Limbo’ya gittikleri sırada burada bulunuyor, fakat ne orada bulunması, ne orada ne yaptığı, ne geçtiğimiz sayıda Cyclops’a savurduğu tehdit, ne de temel olarak bu sayıda gözükmesinin tam olarak ne işe yaradığı pek açıklanmıyor.

Kafama takılan bir mesele de, Hope’un “eğitimi” konusu. New Avengers “tie-in” serisinden başlamak üzere, Hope konusunda bir eğitim de eğitim, eğitim de eğitim tutturdular gidiyor. Tek anlamadığım şey şu: Yahu gezegenleri yok edecek, kızı tanrısallaştıracak bir Phoenix Force için, Hope neden Kung – Fu öğrenerek, şınav çekerek, tek ayağı üzerinde su kovaları taşıyarak eğitiliyor? Yani tamam, psikolojik olarak belli bir seviyeye gelmesi gerektiği düşünülüyor olabilir de, kız evrensel bir gücü kontrol etmeyi kova taşıyarak mı öğrenecek? Yani Hope’un eğitim geyiğinin saçma sapan bir şey olduğunu düşünüyorum ben. Sürekli “Hope hazır mı, Hope hazır mı?” diye sorup Iron Fist ve Spider-Man’dan negatif cevap alan Captain America’nın da yerinde olsam, eğitim müfettişiğine soyunur, adam gibi Phoenix Force müfredatı yazardım kıza.İşi geyiğe çok da fazla bağlamak istemiyorum ama, K’un Lun’u falan bırakıp Hope’u  dershaneye gönderseler, muhtemelen Phoenix Force ile daha fazla alakası olur yaptıklarının, her şeyin bir şeyi var yani.

Bakın sinirlendim yine.