DC Dizileri

Arrow S02E19

arrows2e19iArrow’un bu bölümü, Slade’in ekibimizi gizli karargahında ziyaretiyle açılıyor ve yoğun bir kurguyla Slade-Ollie savaşını devam ettiriyor.

Yoğun kurguyla şunu kastediyorum, bir bölüme çok fazla şey sığdırmaya çalışmışlar fakat ben bundan çok şikayetçi olmadım, çünkü bunu sanıyorum başarıyla yaptılar, Geoff Johns yazmış bu bölümü. 

İlk olarak şunu söyleyeyim, Summer Glau oldukça sağlam bir oyuncu. Aslına bakarsanız genelde aynı tarz, soğuk, sert karakterleri oynuyor fakat bunu başarıyla yapıyor. Her ne kadar kendisini Terminator: The Sarrah Connor Chronicles’dan bayağı sevsem de Isabel Rochev rolüyle kendinden nefret ettirmeyi başardı. Ollie’yle şirketi ele geçirdikten sonra yaşadığı diyalogda, neden bütün bunları yaptığını açıklarken kendisinin Queen ailesine olan düşmanlığını çok net hissettirdi. Tabii Queen-Rochev hikayesi her ne kadar klişe de olsa, Glau, oyunculuğuyla bu klişeye bir derinlik getirmeyi başarıyor. Tabii Rochev hakkında Felicity’nin “super villain” rolü de komik anlardan biriydi, bunu da not edeyim. 

Dizi aynı zamanda ufak tefek noktaları hikayeye bağlamada da oldukça iyi. Bu bölümde bunun örneği “Clock King”den kalan “İskelet Anahtar” oldu, Clock King tek bölümlük bir karakter olarak karşımıza çıksa da icat ettiği bu anahtar, önce Arrow ekibinin, sonra Slade’in elinde önemli bir işleve sahip oldu. Slade’in her hareketinin arkasında başka bir amaç olduğunu vurgulamak açısından da iyi bir araçtı, Slade’in Arrow karargahına saldırısının bile altında bu anahtarı ele geçirmek olduğunu öğrenmek, daha önceki planlarıyla birlikte Slade’i gözümde Batman’e yaklaştıran bir taktisyen yapıyor. Yine dizinin eğlenceli ufak anlarından biri de ekibimiz “Slade’in bir sonraki hareketini bile bilmiyoruz.” demesinden hemen sonra Laurel’in Arrow/Ollie araştırmasını göstererek Slade’in bir sonraki hareketini çoktan yaptığını vurgulamaları oldu. Son bir ufak ve eğlenceli nokta da Thea’nın Roy’un bu bölümdeki erken dönüşünün şerefine bolca kırmızı giyinmesiydi. 

Biraz da STAR Labs’e değinelim. Özlediğimiz kardeşimiz Barry’yi her ne kadar göremesek de, (kendi dizisinde çıkana kadar göremeyecek de olsak) STAR Labs bu bölümün hikayesinde önemli bir rol oynadı. STAR Labs’de Flash dizisine düzenli karakterler olarak katılacak 2 yeni elemanımızla tanışıyoruz, bunların isimleri Caitlin Snow ve Cisco Ramon. Her ikisinin de DC çizgi romanlarından gelen karakterler olduğunu söyleyeyim. Daha fazlasını söylemem sanıyorum Flash ve/veya Arrow için spoiler olur fakat isteyen okurlarımız küçük bir Google aramasıyla daha fazla bilgiye ulaşabilir. Sadece şu kadarını belirtmeden geçemeyeceğim, Cisco’nun ve Caitlin’in laf aralarında bahsettiği küçük ifadeleri bir daha dikkatlice dinleyin. 

ARROW

Yine STAR Labs’den devam edecek olursak, Central City’deki bir laboratuvarın niye STAR ismiyle adlandırıldığını merak ediyordum ki bu bölümde cevabımı aldım, laboratuvarın finansmanı Starling City’den geldiği içinmiş. 

Son olarak da STAR Labs sahnelerindeki diğer çizgi roman referanslarına değinelim. Heyecanlandıran referanslardan bir tanesi Arthur Light ismi oldu, kendisi çizgi romanlarda Dr. Light ismiyle tanınan bir karakter. Eğer DC’nin son büyük crossover’ı Forever Evil’a giriş hikayesi “Trinity War”u okuduysanız bu isim size daha da anlamlı gelecektir. Dizide STAR Labs’den 2 yıl önce kovulan bir bilim adamı olarak geçiyor ki Deathstroke’u yere seren sonik silahı da icat ettiğini gördüğümüzden ileride Dr. Light’tan iyi bir yeni hikaye çıkmasını bekleyebiliriz. 

Bir başkası ise Barry’nin sevgilisi Iris West’in yalnızca ön adıyla da olsa isminin geçmesi oldu, ki bu maalesef Felicity açısından kötü, bizim açımızdan ise sevindirici bir haber. Iris Flash dizisinde önemli bir yer oynayacaktır, bu da Felicity’yi Arrow’dan kaybetmememiz anlamına geliyor.

STAR Labs dışında bir çizgi roman referansı da Roy’un bulunduğu şehrin adı oldu. Bu şehir Bludhaven, ki çizgi romanlarda Dick Grayson/Nightwing’in koruyuculuğunu yaptığı Gotham yakınlarında bir şehir olarak geçtiğinden heyecanlanmak için bir başka sebebimiz var demek oluyor. İnternetten okuduğuma göre dizide Bludhaven’ın ismi daha önce de geçmiş fakat benim dikkatimi ilk defa bu bölümde çekti, daha önceki referansları hatırlayamadım pek. 

Bu arada Roy’u bu bölümde görmek beni oldukça şaşırttı, bir sonraki bölüm olan “Seeing Red”e kadar kendisini görmeyi beklemiyordum. Yine Slade’in taktik hamlelerinden birinin daha kurbanı oldu maalesef Roy, kanı, biosantrifüjle Slade’e ordu yaratmaya bayağı yardımcı oldu. Sanıyorum bir sonraki bölümde Ollie Flashback’lerde gördüğümüz Ivo’nun Mirakuru iyileştirme formülü yardımıyla Roy’u kurtarmaya çalışacak ve bunu yaparken Red Arrow/Arsenal’ın yaratılmasına sebep olacak.

Ivo demişken, geçen bölüm ölmediğine sevinmiştim fakat bu bölümde kaybettik maalesef kendisini. Ollie’nin Sara’yı katil yapmamak için Ivo’yu vurması düşünceli bir davranıştı ama tabi Ivo’yu lafının ortasında vurması ve Sara’nın da daha sonra League of Assassins tarafından bir suikastçiye dönüştürüldüğü gerçeği bence bu sahneye tuz biber ekti. 

ARROW

Mirakuru’dan devam edelim. Slade’in ordusunu yarattığı ve vurulan Rochev’i de ölümden döndürdüğü son Mirakuru sahnesi oldukça etkileyiciydi. Rochev vurulduğunda çok şaşırmıştım ama onu da süper güçlü olarak geri getirerek bize biraz daha Rochev/Ollie dövüş sahneleri izleme şansı verdi senaristler. Tabi bu arada Mirakuru’nun bir başka kurbanı Solomon Grundy kaynadı gitti. Merak ediyorum, döndürmeyi düşünüyorlar mı acaba?

Bölümün yan hikayelerine de değinecek olursak, Robert Queen’in Thea’nın Merlyn’in kızı olduğunu bilmesine rağmen ona babalık yapmayı seçmesi ve Rochev’i düşman olarak yaratması ilginç bir gelişmeydi. Thea’nın tepkisi ise daha da ilginçti, en azından babasını da yalancı addedip çekip gitmesini beklemiyordum.

Son olarak da bölümün adının geldiği “The Man Under the Hood” mevzusuna ve Lance ailesine bir bakalım. Dedektif Lance’in kapşonun altındaki ismin kim olduğunu bilmek istememesi kendisini iyice Dedektif Jim Gordon’a yaklaştırıyor, yeni bir mevzu değil. Fakat Paul Blackthorne’un bunu oynayış şekli, bu durumu kabullenmemizi sağlıyor. Dedektif Lance’den yeni bir Jim Gordon yaratmış da olsalar, bunu izleyicinin kabullenebileceği şekle sokmak Blackthorne’un başarısı. Laurel de başta Arrow/Ollie olasılığını araştırsa da babasının konuşması sonrası Ollie’nin ve kardeşi Sara’nın durumunu kabulleniyor ve bu durumla barışıyor. Bu konuda biraz kolaya kaçıldığını düşünüyorum fakat bu gelişme Laurel’in kolay etkilenen karakteriyle örtüştüğünden çok da yadırgamadım.