Türk Çizgi Romanları

Amatör – Ersin Karabulut

Önümüzdeki birkaç gün boyunca AltEvren Gurme’de, Türk çizgi romanlarına ve bununla bağlantılı olarak “karikatür – çizgi roman” ilişkisine değinmek istiyorum – bunun için de Ersin Karabulut’un 2012 sonlarında çıkan “Amatör” çizgi romanı sanırım mantıklı bir başlangıç noktası olacaktır.

Yalçın isimli ana karakterimizin, biraz da umutsuz bir şekilde, Uykusuz dergisinde bir çizer olma hayallerini takip ettiğimiz Amatör dergisi; başarılı, orijinal, ve en önemlisi, zekice komik bir çalışma.

 

Uyarı: Belli bir yaş kitlesinin üzerine hitap eden eserler için nasıl bir giriş yapmam gerektiğini pek bilmiyorum, herhangi bir on dört yaşında çocuğun muhtemelen benden çok küfür bildiği bir ülkede yaşadığımızdan “+18” falan gibi bir uyarı koymak bana çok saçma geliyor, küfürün de açıkçası popüler kültürün bir parçası olduğunu düşünüyorum, o yüzden küfür rahatsız ediyorsa bu yazıyı ve çizgi romanı okumayın diyerek uzun ama dürüst bir giriş yapayım.

Ersin Karabulut ile “çizgi roman” kavramlarını ilk yan yana gördüğümde, şu sıralarda 2012 versiyonu düzenlenmekte olan Çizgi Roman Ödülleri’ne, bir önceki grafik romanı Sevgili Günlük ile aday olmuştu. Bu da benim kafamda, bir karikatürist olarak tanıdığım Ersin Karabulut’un, ne derece “çizgi roman olarak sınıflandırılabileceği” yönünde bir soru işareti yaratmıştı.

Çizgi roman, her ne kadar çok basit gibi gözükse de, aslında tanımlanması çok zor olan bir kavram. Bununla ilgili daha detaylı yazılar sitemize zamanla eklenecektir, fakat ülkemizde çizgi romanı tanımlamakla ilgili en büyük sorunu, “karikatür” konusunda yaşadığımızı düşünüyorum. Örneğin, bir iki gün içinde yine burada inceleyeceğim “Dumankara: Hayat Bir Yangındı” çizgi romanı, daha henüz kapak içi yazısında, “Çizgi roman, günümzüde Türkiye’de mizah dergileri dışında pek üretilmiyor” şeklinde bir tespit var. Aynı şekilde, Ersin Karabulut ile ilgili kısa bir yazının bulunduğu başka bir Web sitesi‘nde, şöyle bir cümle kullanmış:

“Benim gözümde Ersin Karabulut’u asıl farklı kılan ise uluslararası örnekler bağlamında çizgi roman sanatındaki güncel gelişmeleri takip ediyor olması. Özellikle dünyada grafik roman yükselirken bizim çizerler bu akımın dışında kalmış gibi görünüyor; Ersin Karabulut bu anlamda bir istisna.”

Burada kullanılan “çizer” kelimesi, çok geniş ve dolayısıyla biraz riskli bir kelime. X bir çizeri, “dünyada yükselen grafik roman”ı takip edemediği için eleştirmek, ancak ve ancak X bir çizgi roman “çizeri” ise mantıklı bir eleştiri olabilir. Fakat “çizer” kelimesi, Web tasarımı yapan bir sanatçıdan, bir karikatüriste, hatta bir ressama kadar pek çok şeyi kapsayabilir. Eğer bu sitedeki “çizerlerimiz grafik romanın dışında kaldı” cümlesi, Ersin Karabulut ile aynı klasmandaki çizerlerden bahsediyorsa, bunlar zaten Uykusuz’da, Penguen’de ve etraftaki farklı mizah dergilerinde çizen karikatüristler, mizah çizerleridir, ve dolayısıyla “çizgi romana” ait bir “akım” olan grafik romanı takip etmeleri zaten beklenmemelidir.

Bu konuyu fazla uzatmak istemiyorum, fakat Ersin Karabulut karikatür ve çizgi roman türlerinin her ikisine de dahil olan bir isim, ve yine böyle bir eser ortaya çıkartmış. “Karikatürümsü uzun hikaye” demek de mümkün, “mizahi grafik roman” da, fakat temel olarak sınıflandırılması zor bir eser.

Hikaye Yalçın’ın odasında geçen bu sahneyle başlıyor – çocukluğunda dayısıyla okumaya başladığı mizah dergilerinden fazlasıyla etkilenen Yalçın, bir çizer olabilmek ve Uykusuz’da bir köşe kapabilmek için çizimlerini dergiye götürüyor, fakat “Amatör Günü”nde götürdüğü bu çizimler pek beğenilmiyor. Buna karşın, birkaç gün sonra Yılmaz Aslantürk’ten bir telefon geliyor, ve Aslantürk kendisini Pazartesi günü dergiye çağırıyor.

Çizimleri arasında beğenilen bir şey bulunduğunu sanarak heyecanlanan Yalçın, dergiye gittiğinde sadece yazısı güzel olduğu için kaligraf olarak bir süre dergide çalışacağını öğrendiğinde ciddi bir hayal kırıklığına uğruyor, fakat hem sadece çizer olarak elde edebileceğini düşündüğü Aybike’yi “tavlamak”, hem de bir ucundan da olsa mizah dergisi sektöründe varolmak için, bu işi kabul ediyor. Yalçın’ın hikayesi; Uykusuz’daki diğer çizerlerle tanışması, Memo Tembelçizer’in “gizli” yeni dergi çıkarma operasyonuna dahil olması ve hem Aybike’nin hayatında, hem de Uykusuz içinde “varolabilme” çabasıyla söylediği yalanlar nedeniyle iyice karışıyor, ve sonunda da, “yarı-mutlu” bir sona ulaşıyor.

Hikayeyi bu açıdan, Yalçın’ın “çocukluktan yetişinliğe ilk adımı” olarak (Almanların bildungsroman, Anglo-Sakson’ların coming-of-age dediği tarzda) tanımlamak mümkün. Okumanızı tavsiye edeceğim bir eser olduğundan, fazla detay vermek istemiyorum – bir an evvel işin daha eğlenceli kısmı olan “inceleme” kısmına geçeyim.

Ben Amatör’ü gerçekten çok beğendim.

Her şeyden önce, kitap bekleyeceğiniz gibi, oldukça komik olmuş. Genel olarak güldüren bir anlatı tarzı olmasının yanı sıra, bazı sahneler gerçekten kahkaha attıracak kadar iyi – özellikle Memo Tembelçizer’in Uykusuz’dan ayrılarak yeni bir dergi açma gerekçelerini anlattığı sahne bir harika.

Ama bu Amatör’ün sadece komediden ibaret olduğu anlamına gelmiyor. Duygusal sahneler, vurucu sahneler, şaşırtıcı sahneler, hepsi çizgi romanda mevcut – fakat bana kalırsa, Ersin Karabulut’un eserinin en başarılı yönü, kullandığı anlatı dili.

Kitapta bir sahnede, Uykusuz gibi mizah dergilerinde “süper kahraman” hikayelerine sıcak bakılmadığı, çünkü bunların Türkçe’de genelde çok “yapay” bulunduğu söyleniyor. Bunu aslında çizgi romana tamamen genişletmek de mümkün. Türkçe, çoğu zaman çizgi romanda yapay duran bir dil. Bana göre, bir Türk çizgi romanının başarılı olması için aşması gereken en önemli engel de bu yapaylığa, “taklitmiş gibi durma” tuzağına düşmemek. Bu açıdan, kullanılan jargon olsun, anlatı tarzı olsun, Ersin Karabulut’un Amatör’ünü son derece başarılı bulduğumu söyleyebilirim.

Eğer tek referans olarak beni almak istemez, başka kaynaklara da bakarsanız, özellikle “sözlük”lerdeki takipçi kitlesinin Amatör’ü pek beğenmediğini görebilirsiniz*. Ben, burada üç sebep olduğunu düşünüyorum:

1 – Amatör, bence öyle hafta hafta okunacak bir hikaye değil, bir bütün olarak okunması daha anlamlı. Bu yüzden, mizah dergilerinden takip eden arkadaşlar her hafta aradıklarını bulamamış olabilirler.

2-Amatör, bir mizah okuyucusunun Uykusuz’u aldığında “talep edeceği” bir hikaye değil. Mizah dergilerinin sadece komiklikten ibaret olduğunu söylemeye çalışmıyorum, fakat Amatör daha çok bir çizgi roman olarak görülmesi gereken bir çalışma, karikatür tarzı her ne kadar olayın içinde olsa da, o açıdan beklentileri karşılamamış olması muhtemel.

3 – Son olarak, olay her ne kadar gerçek karakterleri içerse de, sonuç olarak bir kurgu olduğu unutulmamalı.

Bunlar, klasik bir “zevkler / renkler” tartışmasının ötesinde, benim aklıma gelen sebepler. Haklı veya haksız olabilirim.

Yavaş yavaş bitireyim. Amatör’ü okumaya başladığımda, kafamdaki temel soru işareti, eserin ne kadar mizah dergilerinde görmeye alıştığımız “karikatürlerden”, ne kadar bizim AltEvren’de ele aldığımız “çizgi romanlardan” olacağı yönündeydi. Ersin Karabulut’un eseri, yazı sırasında da dediğim gibi, ikisinden de pek çok şey içeriyor, fakat bir süre sonra, okuması o kadar keyifli bir hale geliyor ki, hangisi olduğunu pek de umursamıyorsunuz.

İyi olduktan sonra; ne kadar grafik roman, ne kadar çizgi roman, ne kadar çizgi hikaye, ne kadar karikatür… Bu çok da önemli değil.

* EkşiSözlük ve İTÜ Sözlük’te, Ersin Karabulut başlığının ilgili entry’leri…