Marvel Dizileri

Agents of S.H.I.E.L.D S01E10

134085_2878

Agents of SHIELD’ın sezon ortası finali olan birinci sezon onuncu bölümü, iki bölümlük bir aradan sonra diziyi tekrar ana hikâyelerden birine, yani Centipede projesine döndürüyor. Centipede’in ne olduğunu hatırlayacak olursak, Avengers’daki Chitauri teknolojisi, Iron Man 3’teki Extremis virüsü ve Captain America’yı yaratan süper asker serumunun bir karışımıydı ve Extremis yüzünden stabil olmamasına karşın, kullanıcısına süper güçler sağlamaktaydı. İlk bölümde Mike Peterson adlı bir adam tarafından kullanıldığını gördüğümüz Centipede, projenin arkasındaki kişiler tarafından daha sonra -ateşi kontrol etme yeteneğinden ötürü Scorch adını alan- Asyalı bir sokak sihirbazında denenmişti. 

Bu bölümümüz, Mike Peterson’ı da, Scorch’u da Centipede projesine dahil eden Raina adlı kadın, Raina’nın üç Centipede üyesine hapishaneden kaçırttığı Edison Po adlı bir eski ordu mensubu ve Po’nun bağlantıda olduğunu anladığımız “The Clairvoyant” adlı gizemli bir kişi etrafında şekilleniyor. 

Po ve “The Clairvoyant” mevzusu ilk olarak beşinci bölümde gündeme gelmişti. Po’yu hapishaneden kaçırtan Raina elemanlarımızın ve Mike Peterson’ın işine karıştığını görünce Mike’ın oğlunu kaçırarak Mike ile oğlunu değiş-tokuş yapmak istermiş gibi görünüyor, fakat asıl peşinde olduğunun Coulson olduğu ortaya çıkıyor. Clairvoyant’ın işin içine girmesiyle Coulson’ın kaçırılması aynı zamana denk geldiğinden ben arada bir bağlantı olması gerektiğine inanıyorum. 

Dizinin en güzel yanlarından biri –belki de en güzel yanı- Coulson. Fanların sevgisi yüzünden olacak ki Coulson üzerine olabildiğince çok oynuyorlar. Mesela bu bölümde biraz daha derinleştirilen bir diğer soru Coulson’ın çellist sevgilisi oldu. Yine Coulson – Vision teorisi üzerine biraz spekülasyon yapmak gerekirse Vision – Clairvoyant kelimelerinin semantik bağlantısı göz önüne alınabilir. Clairvoyant kahin anlamına gelen bir kelime, ve bildiğiniz üzere kahin geleceği “gören” kişilere denmekte. “Vision” da “görü” anlamına geldiğinden aslında arada çok sağlam bir bağlantı var. Hatta eğer yanılmıyorsam kahinlerin geleceği gördüğü seanslara “vision” da deniyor. Coulson’ın Clairvoyant’la bağlantılı olabilecek bir şekilde (Belki de Clairvoyant’ın talimatıyla) Centipede tarafından kaçırılması ve ölümüyle ilgili sorgulanması bu spekülasyona bir delil olarak görülebilir.

Marvel’s-Agents-of-S.H.I.E.L.D.-Season-1-Episode-10-The-Bridge-2

Açıkçası “filler” bölümlerden kurtulup ana hikayenin ilerliyor olmasından memnun olsam da, konu çok dağılıyor gibi hissediyorum, umarım sezon arasından sonra biraz daha toparlanır. Bu bölümde dördüncü bölümde gördüğümüz Akela Amadour’u kontrol eden örgütün de Centipede projesi olduğunu söyleyerek az biraz konuyu toparlasalar da daha “Graviton” olayı, yeni yeni ortaya attıkları “The Clairvoyant”, Coulson’ın akibeti, Victoria Hand, Ward’un geçmişi, Skye’ın ailesi, Rising Tide derken bir sezonda çözebileceklerinden çok daha fazla soruyu izleyiciye sordurduklarını ve ciddi ilerlemeler olmazsa izleyiciyi sıkabileceklerini düşünüyorum. 

Umudum bütün bunların bir sezondan fazla süreye yayılmak üzere, daha büyük bir kurgu olarak ortaya atılmış olmaları ve sorulardan bir veya ikisine odaklanıp o sorularla ilgili olarak bu sezonda daha ciddi ilerlemeler göstermeleri. Mesela Graviton’un geri dönüşü güzel bir sezon finali, bir “cliffhanger” olarak kurgulanıp asıl hikayesi ikinci sezona bırakılabilir. Ward’un geçmişi ve Skye’ın ailesi konuları da çok ilgi çekmediğinden bu sezon biraz geride tutulabilir. 

Bu bölümün sonundan dolayı Centipede, Clairvoyant ve Coulson konularında ilerleyeceğiz gibi gözüküyor fakat Victoria Hand’i de en kısa zamanda tekrar görmek istiyorum açıkçası. Berk’in yedinci bölüm incelemesinde bahsettiği gibi diziyi çizgi romanlara bağlayan az sayıda öğelerden biri Hand ve geniş çizgi roman evreninin sağladığı kurgu bolluğunun bir kısmını da olsa dizide kullanmaları çok daha hoşuma gider. 

Biraz da karakterizasyondan bahsedersek, Mike Peterson’ın ekibimizin tamamından (Coulson hariç tabi) çok daha belirgin bir karakter olarak kurgulandığını söyleyebilirim. Kendilerine ayrılan birer bölümden ötürü Ward ve May biraz daha oturmuş olsalar da henüz o kadar net karakterler değiller ve Fitz-Simmons ikilisi hala çok silik kalıyor. Skye’da ise amacının tam belli olmamasından dolayı – hala Rising Tide’la ilişkisi çok havada gibi – karakterizasyonun özellikle oturtulmadığını hissediyorum. Mike Peterson ise ilk bölümdeki karakter gelişimiyle olsun, bu bölümde oğluyla ilişkisi ve oğlunu kurtarmak için yapabilecekleriyle olsun çok daha net bir insan. Belki oynayan aktörün yeteneğiyle de alakalı olabilir ama Mike’ı ekibimizden çok daha tuttuğumu söyleyebilirim. Bölüm sonunda Mike’ı eğer hakikaten harcadılarsa üzüleceğim. Bu bölümün asıl önemli karakteri Edison Po’nun karakterine hiç yer verilmemesi ise pek hoşuma gitmedi. Po’yu ileride daha derinleştireceklerini umuyorum. 

ff184b8c9af1f7e172c401c95d6b57d2-52a903

Sözün özü, Marvel Cinematic Universe sevgim yüzünden ve Coulson’un hatrına –biraz da başladığım diziyi bitirme takıntım yüzünden- Agents of SHIELD’ı izlemeye ve yorumlamaya devam edeceğim -fakat diziden aldığım keyif git gide düşmekte. Umarım gayet iyi başlayan böylesine güzel bir dizi projesi heba edilip iptal durumuna düşmez. Olur da düşerse Marvel TV dünyasını Arrow’la çok başarılı bir çıkış yakalayan, The Flash ve Gotham Central projeleri ufukta gözüken DC’ye kaptırır gibi gözüküyor. Son bir not olarak Cameo’lar konusunda Arrow Agents of SHIELD’a göre çok ileride olduğunu belirtmek isterim. Çizgi roman karakterlerinden çok görmesek de, MCU’dan yapılacak cameo’lar -2. Bölümdeki Nick Fury gibi- diziyi çok daha fazla izletir. Her bölüme bir Avenger konuk olsun demiyorum tabi ki, bu elemanlarımızın önemini çok aşağı çeker ama Nick Fury ve Maria Hill dışında bir veya iki ismi daha şimdiye kadar görsek çok daha hoş olabilirdi.