Marvel Comics İncelemeleri

Age of Ultron # 1

Brian Michael Bendis’in yıllar süren Avengers yazarlığı sırasında sürekli sinyallerini verdiği, fakat bir türlü başlayamayan Age of Ultron serisinin birinci sayısı, bir önceki yazımızda da müjdelediğimiz gibi, bugün çıktı.

Daha önceki Marvel hikayelerini okumuş olanlar, ya da en azından sitemizi takip edenler, “Klasik büyük event açılış sayısı” gibi bir cümleyle ne kastettiğimi büyük anlayacaktır. Age of Ultron # 1, böyle bir açılış sayısı değil.

Kapağı açar açmaz, ilk sayfada yerle bir olmuş ve Ultron’un kontrolü altına çoktan girmiş bir New York sahnesi ile başlıyoruz. Bendis klasik bir “giriş – gelişme – sonuç” mantığının çok dışında düşünerek, Ultron’un geri dönüşüyle, kahramanlarla mücadelesiyle, onları alt edişiyle uğraşmamayı tercih etmiş. Age of Ultron, doğrudan “Ultron’un Çağı” ile başlıyor. Kahramanlar yenilmiş, New York dağılmış, ve her şey Ultron’un kontrolüne girmiş…

İlk sayıya iki hikayeyle başlıyoruz. Birbirinden ayrı olmamakla birlikte, iki farklı “sahne” gibi düşünülebilecek iki hikayenin de merkezinde, Hawkeye karakteri var. İlk olarak, Hawkeye yok edilmiş New York sokakları içinde bir binaya giriyor, ve buradaki bir grup haydutu etkisiz hale getirerek, içeride rehin tutulan Spider-Man’ı kurtarıyor. Daha sonra – bunun Hawkeye ile bir alakası var mı, yok mu bilemiyoruz ama – Ultron için çalışan bir grup robot gelip haydutları ve içinde yaşadıkları binayı yok ediyor.

Spider-Man’i kaçırmayı başaran Hawkeye, onu daha sonra Avengers, Fantastic Four ve X-Men takımlarının (veya, bu takımlardan geriye kalanların) saklandıkları bir yeraltı karargahına götürüyor. Karargah derken, yanlış anlaşılmasın, burası öyle alıştığımız gibi, yüksek teknoloji ürünü veya mistik bir tapınak falan değil, süper kahramanların ranzalarda çaresizlik içinde yattıkları bir karargah.

Ultron tarafından herhangi bir şey bulaştırıp bulaştırılmadığını görmek için yapılan birkaç sert testten sonra, Hawkeye ve Spider-Man de karargaha alınıyorlar, fakat Hawkeye gruptaki herkesten sert ve düşmanca tepkiler alıyor: Diğer kahramanlar, Spider-Man’i kurtardığı için Hawkeye’a sağlam bir azar çekiyor – ki bu da, aslında takımın düştüğü çaresizliği daha da net olarak ortaya koyuyor: Ultron onları o kadar kötü bir hale getirmiş ki, kendilerinden birini kurtarmak için hayatlarını riske etmeye bile tahammülleri yok!

Tabi Hawkeye da kendilerine aynı sertlikte tepki veriyor, ve asıl azarlanması gerekenlerin, pes ettikleri için onlar olduğunu söylüyor. Tony Stark, pes etmediklerini, yalnızca hiçbir planları olmadığını söyleyince, Hawkeye iğneli bir şekilde, “Peki bu kimin suçu?” diye soruyor. Stark çaresizce “Çalışıyor.” şeklinde bir cevap verirken, Hawkeye’ın da “Sen buna çalışmak mı diyorsun?” şeklinde bir soruyla sayıyı bitirdiğini görüyoruz.

Bir sonraki sahnede, sayı boyunca ilk kez gözüken Captain America’nın çalışma şeklini görünce, Hawkeye’a hak vermemek pek mümkün değil…

Yorumlar

Açıkçası sayıyı beğendim, bence Bendis hoş bir atmosfer yakalamış.

Bir önceki yazıda Age of Ultron’un ana fikrinin bana Busiek’in Kang Dynasty hikayesini hatırlattığını yazmıştım, bu sayıdaki durum da gerçekten Kang Avengers’ı dağıttıktan sonraki durumla benzerlikler taşıyor.

Bariz meseleyi aradan çıkartacak olursak, bence Bendis’in Avengers zaten yenilmiş bir haldeyken başlama fikri olumlu bir hareket. En azından farklı bir şeyler yapmaya, Marvel’ın her event’e aynı şekilde başlayarak kendini tekrarlamamasına çalışmış – ve bence hoş da bir başlangıç olmuş. Tabi Flashback’lerle mi olur, tie-in sayılarıyla mı olur bilmiyorum ama, hikayenin buradan lineer bir süreç izlememesi gerektiği bir gerçek. Doğrudan Ultron’un gezegeni nasıl ele geçirdiğiyle başlamamayı seçebilir, ama bunu bir noktada okuyucuya göstermek zorunda. Bunu da zaten yapacaktır diye tahmin ediyorum.

Bunun dışında, sayının yıldızı tahmin edebileceğiniz gibi, yıkılmış ve yorgun kahramanlar arasında parıl parıl parlayan Hawkeye karakteri. Pek çok çizgi roman okuru Hawkeye’ı sıkıcı bir karakter olarak görür, ve bunun gerekçesi de ultra modern karakterler yanında hala bir ok ile savaşıyor olmasıdır. Bendis’in bu sayıda bu konuya güzel bir gönderme yapması bir yana, ben açıkçası Hawkeye’ı bu sebeple sevmemenin biraz saçma olduğunu düşünüyorum – baktığınız zaman Captain America’nın da hiçbir süper gücü yok, o da sadece elindeki bir kalkanı sağa sola fırlatıyor yani.

Bu tip karakterlerde, kelime anlamıyla, “karakter”in asıl ön plana çıkan şey olduğunu düşünüyorum – Captain America açısından bunu söylemeye zaten gerek yok, ama ben Hawkeye’ı da istikrarlı bir karakter olarak görüyorum. Avengers’a katıldığı andan itibaren Cap’in liderliğine hep karşı çıkan, hep kendi başına buyruk bir karakter olan Hawkeye, Thunderbolts’a da gitse, Avengers’ın farklı bir rotasyonuna dahil de olsa, tek başına takılsa da, hep aynı kişi. Durumun bu kadar kötü olduğu bir anda da ayakta kalan tek karakter olması bana garip gelmiyor.

Tabi Captain America’nın çökmüş ve pes etmiş bir halde olması da tamamen ayrı bir konu. Cap’in Norman Osborn’dan devraldığı “süper güçlü karakterlerin liderliği” rolü şu ana kadar Fear Itself’i ve Avengers vs. X-Men gibi iki büyük yıkıma rağmen elinden alınmadı, fakat ben Cap’in Ultron’dan sonra bu göreve veda edeceğini düşünüyorum. Bendis’in, “Marvel’da sadece beş kişi biliyor” şeklinde bizi gaza getirdiği durum da muhtemelen bu konuyla alakalı.

Tahmin yapmak için hem çok erken, hem de muhtemelen bu kadar büyük bir sır diye sakladıkları şey yine devasa bir saçmalıktan ibaret olacak, fakat benim AU’dan sonraki statükonun lideri olabileceğini tahmin ettiğim iki kişi var. Eğer bu tahminlere para koymam gerekse, paramın büyük çoğunluğunu Battle Scars’da ortaya çıkan ve şu an Secret Avengers’da gördüğümüz Nick Fury Jr.’a yatırırdım. Kendisi er ya da geç Marvel’ın yeni Nick Fury’si olarak pazarlanmaya başlayacak, fakat Marvel bunu alıştıra alıştıra yapıyor. Age of Ultron’un sonrası bu iş için bekledikleri an olabilir.

Bu sayıyı okuduktan sonra aklıma gelen başka bir ihtimalse Hawkeye ihtimali. Hayatı boyunca liderlik için şans bekleyen, ve bu şansı Thunderbolts gibi “B seviyesinde” gruplar dışında ve kısa süreler haricinde pek bulamayan Clint Barton’u Marvel’ın başına getirmek, çılgınca bir fikir olabilir. Fakat eğer kahramanlarımız bu işin de üstesinden gelip Ultron’u alt ederse, savaşın en zor anında bile pes etmeyen tek kişinin Clint olduğunu unutmayacaktır. Üstelik, Bendis’in sonunu “tahmin edemeyeceğimizi” iddia etmesi de, bu yönde bir sinyal olabilir. Bunun olacağını sanmıyorum, ama Bendis’in açıklamasına göre, zaten sanmamam gerekiyor.

Bir de şunu ekleyeyim, Hawkeye’ın Spider-Man’ı kurtardığı sahnelerde bir noktada, Spider-Man’ı rehin tutanlardan biri, “Thor’un artık buralarda olmadığı” yönünde bir şeyler söylüyor. Bu da aklımızda bulunsun – Thor’un nasıl etkisiz hale getirildiği, veya nasıl hikayeye yeniden dahil olacağı merak ettiğim bir konu.

Çizimlerden de biraz söz edecek olursak, Bryan Hitch’in harika bir iş çıkarttığını söyleyebiliriz. Çizgi roman endüstrisinde çizerlerin işleri zamanında teslim edememesi serilerin ertelenmesindeki en büyük sebeplerden birisidir – ve Bryan Hitch de bu özelliğiyle bilinen birisi. Fakat, işlerini yavaş hazırlamasının son derece detaylı ve kaliteli çizimlere önem vermesinin bir sonucu olduğu da biliniyor, bu yüzden Bendis gecikmelere rağmen serinin en azından ilk beş sayısını ona çizdirmek konusunda ısrarcı davranıyordu. Bu sayı da Bendis’i haklı çıkarır nitelikte.