Marvel Comics İncelemeleri

1602 – God Save Marvel

  alt

 

“God save the Queen” diye haykırmaktaydı kalabalık. I. Elizabeth, ağır ve aksak adımlarla halkın karşısına geçip gülümseyerek onları selamladı. Bu esnada kraliçenin bir numaralı koruması Nicholas Fury, meydanın çevresine adamlarını mevzilendirmekle meşguldü. Yanındaki, örümcekle oynayıp duran çocuğa dönüp bir kâğıt uzattı. “Engizisyon Başrahibi cadısoylarını bitirmeye ant içmiş. Murdock’ı bul, bunu Carlos’a ulaştırmasını söyle.” dedi. Çocuk hızla kalabalığın arasına karıştı. 4 fantastik insan hakkında şarkılar söyleyen kör bir ozandı aradığı.

Neil Gaiman’ı tanırsınız. “Sandman” deyince akan sular durur, saygı duruşuna geçeriz bu adama. Ama benim için Neil Gaiman’ın yeri Spawn’ın 7. sayısıyla özdeşleşmiştir. Şöyle ki, 7. sayıda yazmış olduğu hikâye, Spawn evreninde ilerde tanışacağımız bir çok şeyin temelini atıyordu. . Ciddi manada her canım sıkıldığı vakit açar yeniden okurum o sayıyı. Böyle hayal gücü geniş, dil kullanımı hoş, cümleleri dile pelesenk olacak bir yazardır benim için. İşte kendisini pek sevmediğim Marvel evreninde geçen “1602” çizgi romanını okumamın da en büyük sebebi bu adamdır.
 
Öncelikle hikâyeden kısaca bahsedeyim. İngilizlerin en sevdikleri kraliçeleri olan Birinci Elizabeth ve Sir Nicholas Fury’nin diyaloglarıyla başlar çizgi roman. Tapınak Şövalyelerinin hazinesi, Yeni Dünya da denilen Amerika kıtasından gelen Virginia Dare isimli kız ve koruması Rojhaz, Kraliçeye suikast planlarıyla yatıp kalkan düşmanlar, Otto von Doom’un tutsak ettiği gizemli esirler, “cadısoyu” denen mutantlar ve onları yakalayıp yakma tutkusuyla dolu Engizisyon Başrahibi etrafında dönen bir hikâyesi ve kapak resimleriyle olsun, çizimleri ve renklendirmeleriyle olsun, akıp giden cümleleriyle olsun içine alıp sarıveren bir çizgi roman 1602.
 
1602, aslına bakarsanız pek de öyle normal “what if” hikâyelerine pek benzemiyor. Yani konu “Ya Marvel evreni 400 yıl geriye gitseydi” değil sadece. “Ya 1602 yılının insanları süper güçler ve özel yeteneklerle dolu bir dünyada yaşasaydı” düşüncesinin de sonucu aynı zamanda. En önemli örnek de sanırım Virginia Dare karakteridir.  
 
Virginia Dare, Neil Gaiman’ın kendi kafasından uydurmuş olduğu bir karakter değil. Yeni kıtaya göçlerin ilk başladığı zamanlarda Amerika’da doğan ilk bebektir Virginia Dare. Her ne kadar I. Elizabeth’in “Virgin” lakabından dolayı Virginia eyaletine isim verdiği de söylense de asıl isim babası bu doğan ilk bebektir. Fakat Virginia’nın kabilesi gizemli bir şekilde kaybolmuştur. Kız hakkındaki bir efsane de Virginia’nın beyaz bir geyik tarafından öldürüldüğü; ama cesedinin asla bulunamadığı yönündedir. İşte çizgi romana bu olay şöyle aks etmiş: Virginia Dare, efsanede öldürüldüğü varsayılan yere gider ve beyaz bir geyiğe dönüşür. Kabilesini ise Rojhaz denilen bir adam kurtarır. Bahsettiğim olay bu. Süper güçlerle dolu bir 1602 yılından efsanelerde yitip gitmiş bir kız da nasibini alır. Yine de Peter’la olan ilişkisi sebebiyle bir Gwen Stacy benzetmesi yapmak da mümkün.
 
Bir de kitabın kapağından bahsetmek istiyorum. V for Vendetta’yı okumuş ya da izlemişsinizdir. Ya da Guy Fawkes ve Barut Komplosu hakkında bilginiz vardır diye düşünmekteyim. Crispin van de Passe’nin 13 komplocu tablosu vardır meşhur. İşte o tablonun Marvel’a uyarlaması kapak fotoğrafı. Ve o resimle de benim görüşümce anlatılmak istenen, “eğer 1602, süperkahraman çağı olsaydı, Kral James’e yapılacak komplonun girişimcileri de Thomas Percy, Guy Fawkes yerine Matthew Murdock, Nicholas Fury olacaktı.” Çizgi romanda komployu görmesek de Barut Komplosu girişimi de o yıllarda olmuştur.
 
Son olarak 1602’nin artılarına ve eksilerine değinecek olursak:
 
+Birkaç sayfa okuduktan sizi içine alıp kaybeden bir anlatımı ve görselliği olması
 
+Orijinalinden farklı olan karakterler için yapılan göndermelerin olması, (Peter’ın örümceklere olan hayranlığı, Jean Grey’in alevlerinin Anka kuşu şeklini alması, Thor’un asa vasıtasıyla insan bedenine yerleşmesi)
 
+Kapak illüstrasyonları -ki her sayıya başlamadan önce 10 dakika aralıksız baktığım oldu.-
 
+Karakterlerin döneme oldukça iyi yedirilmiş olması ve kendilerini yeniden sevdirip bekletmeleri (Kör Ozan Matthew Murdoch yeterli örnek olabilir sanırım.)
 
Fakat;
 
Neden 1602 evreninde geçtiğinin açıklanma çabaları olmamış gerçekten.
 
Thor çok yetersiz kalmış, üstelik Thor’la karşılaşan insanların tepkileri hemen geçiştirilmiş,
 
Kaptan Amerika, hikâye içindeki en sırıtan karakter olmuş.
 
Final, tam olarak bekleneni veremiyor ve 7 sayı boyunca oluşturulan o evren 8. sayıda yıkılıyor.
 
Sonuç olarak güzel ve okunması gereken bir çizgi roman benim görüşümce. İlk yazım olması sebebiyle saçmalamış ya da heyecanlanmış olabilirim. Sürç-i lisan ettiysek affola. Bir sonraki yazıya kadar “God save the Marvel”.