Manga

Yalnız Kurt ve Yavrusu # 1 – Süikastçinin Yolu

Amerikan, Fransız ve İtalyan çizgi romanlarından sonra, şimdi de sıra geldi Japon çizgi romanlarına, ya da daha yaygın olarak bilindikleri adla, “Manga”lara. Manga hakkında bir şeyler yazmayı uzun süredir istiyordum, ama açıkçası başlamak için bir “seri” veya “kitap” incelemesi yapmaktan çok, konsept üzerine, Manga’nın çizgi roman dünyası içindeki yeri üzerine yazmayı düşünüyordum.

 

Bir seri inceleyecek olsam bile, “Bununla başlamayacağım.” dediğim tek seri, Kazuo Koike’nin yazdığı ve Goseki Kojima’nın çizdiği Lone Wolf and Cub, ya da Marmara Çizgi tarafından Türkçe’ye Yalnız Kurt ve Yavrusu olarak çevrilen seriydi

 Neden?

Çünkü, en iyiyle başlamak istemiyordum.

Bu bir abartı mı? Dürüst konuşmak gerekirse, bilmiyorum. Ama Japonya’nın zengin çizgi roman kültüründen çıkmış en etkili eser olduğu, ve bu türün “elit” örnekleri arasında yer aldığı bir gerçek.

Amerikan endüstrisi içinde özellikle Frank Miller’ı derinden etkilemesiyle ve daha sonraki işlerinde (Sin City ve özellikle, Ronin serileri) bu etkilenmenin açık bir şekilde ortaya çıkmasıyla tanınan Lone Wolf and Cub, toplamda yirmi sekiz ciltten oluşan bir çizgi roman serisi. Suikastçi’nin Yolu, ya da İngilizce adıyla, The Assassin’s Road, bunlardan ilki.

Serinin yazarı Kazuo Koike’nin, çeşitli röportajlarında dile getirdiği bir “iyi yazma” yöntemi var: Koike, güçlü ve ilgi çekici bir karakter yaratıp, hikayeyi bu sağlam karakterin etrafında kurduğunuz takdirde, hikayenizin mutlaka başarı kazanacağını, ve son derece sağlam bir temeli olacağını söylüyor. Lone Wolf and Cub’un ilk cildi de, neredeyse kelimesi kelimesine bu amacı yerine getirmek için yazılmış.

İlk ciltte, lineer bir kronolojiyle ilerlemeyen, özellikle de son iki hikayede çeşitli “flashback”ler ile bölünen dokuz hikaye okuyoruz. Bunların temel amacı, çizgi romana “Yalnız Kurt” başlığını veren ana karakterimiz Itto Ogami’nin kişiliğini, geçmişini ve ne yapmaya çalıştığını okuyucuya göstererek, gelecek hikayeler için okuyucuyu hazırlamak.

Peki, kim bu Itto Ogami? Ve “Yalnız Kurt” oysa, “yavrusu” kim?

*

Temel hikaye şu şekilde ilerliyor: Itto Ogami, aslında dönemin Tokugawa Şogunluğu için çalışan bir “kogi kaishakunin”, yani “resmi infazcı”. Lone Wolf and Cub’da kullanılan kurgusal bir ünvan olan “kogi kaishakunin” ünvanı, önemli bir soyluluk ve resmilik taşıyan, sosyal skala’da oldukça üstlerde yer alan bir kavram, ve köklerini, gerçekten seppuku yaptıktan sonra, yapan kişinin acısını dindirmek için kafasını kesmekten sorumlu olan “kaishakunin” kavramından alıyor.

Fakat, Itto Ogami’yi, ilk ciltte bu rolde görmüyoruz. Kendisi, detayları henüz tam olarak açıklanmasa da, bir ihanet sonucunda bu rolünü kaybediyor, ve kendisinden, yeni hükümdarlarına karşı çıktığı için, seppuku yapması isteniyor. Bunu kabul etmeyen Itto, kendisini “adalete” teslim etmek için gelen herkesle savaşıyor, ve soylu bir samuray olarak sürdürdüğü hayatını bir kenara bırakarak, bir “ronin” – yani kimseye hizmet etmeyen, başına buyruk bir samuray, bir süikastçi olarak, Japonya’da göçebe bir hayata başlıyor.

Yavrusu ise, gerçekten de oğlundan başkası değil. Yukarıda bahsettiğim ihanet sonrasında, karısını da kaybeden Itto, oğlunun önüne bir top ve bir kılıç koyarak ufak ve korkutucu bir test yapıyor: Eğer oğlu kılıcı seçerse, kendisiyle birlikte bu amansız yolculuğa çıkacak; eğer topu seçerse, Itto’nun daha “kolay” yol olarak nitelendirdiği yolu seçmiş olacak, ve babası tarafından öldürülecek.

Neyse ki, oğlu Daigoro kılıcı seçiyor, ve baba oğul, “Yalnız Kurt ve Yavrusu”, birlikte, yola çıkıyorlar.

İlk hikayeden itibaren işlenmeye başlayan bu yolculuk, Itto Ogami’nin karakteri hakkında daha fazla detay sunuyor. Itto, yenilmez, kurnaz ve son derece zeki planlar yapan bir samuray olarak resmediliyor. Kendisinden sayıca üstün olan düşmanlara karşı da olsa, kurtulması imkansız gibi gözüken durumlarda da olsa, Itto Ogami hiçbir zaman soğukkanlılığını kaybetmiyor, ve mutlaka bir şekilde olayların içinden çıkmayı başarıyor.

Bir süikastçi olarak kendisine verilen görevleri yerine getiriyor olması, Itto Ogami’nin bir samuray olarak benimsediği bazı “etik kaygıları” tamamen unuttuğu anlamına gelmiyor, zira kendisi görevleri kabul etmek için para dışında, bu görevlerin “neden” kendisine verildiğinin de, tüm detaylarıyla açıklanmasını talep ediyor.

Fakat bu, rahatlıkla stoik bir karakter olarak tanımlayabileceğimiz Itto Ogami’nin gerçek anlamıyla bir kahraman olduğu, asla etik kuralların dışına çıkmadığı anlamına gelmiyor. Yeri geldiğinde planlarını gerçekleştirmek için üç yaşındaki oğlunu tehlikeye atan, onu bir yem olarak kullanan; yeri geldiğinde planını sürdürmek için bir fahişeyle ulu orta sevişen Itto Ogami, Amerikan çizgi romanı bu konsepti para kazanılacak, son derece popüler bir unsur olarak kullanmaya başlamadan önce yaratılmış tam bir anti kahraman.

İlk cildin dokuz hikayesinin temel amacı, yukarıda da dediğim gibi, serinin ana karakterini ve temel fikrini kurgulamak. “Kiralık oğul / Kiralık kılıç ” flamasıyla gezen ve oğlunu dört tekerlekli, antik bir çocuk arabasında gezdiren Itto Ogami’nin yeteneğini ve ustalığını gösterdiği bu ilk cildin, en azından bu amaca başarıyla ulaştığını, kalan yirmi yedi cilt için oldukça sağlam bir temel hazırladığını söylemek kesinlikle mümkün.

Peki, Lone Wolf and Cub’un bu ilk cildinden beklenebilecek başka ne var?

Söylenmesi gereken en önemli şeylerden biri şu: Süikastçinin Yolu, okuması hem çok kolay, hem de çok zor olan bir çizgi roman.

Neden kolay? Çünkü dokuz hikayenin dokuzu da, büyük bir ustalıkla hazırlanmış. Gerek Koike’nin akıcı anlatımı, gerek de Kojima’nın bir samuray filmini andıran, başarılı çizimleri, oldukça rahat ve hızlı bir okuma sağlıyor. Bu yüzden, aşağı yukarı üç yüz sayfalık bu kitabı, ortalama bir hızla, birkaç saat içinde bitirmeniz mümkün.

Ama öte yandan, yukarda yazdıklarımdan da anlayacağınız gibi, eserin içinde, ne İngilizce’ye, ne de, Türkçe’ye tam olarak çevrilemeyecek Japonca kavramlar bulunuyor, ve bu kavramlar oldukça önemli  bir rol oynuyorlar. Koike ve Kojima’nın eserinin bu kadar fazla övgü almasının temel sebeplerinden birisi, Tokugawa Japonyası’nın oldukça isabetli bir portresini çizmesinden, ve bu tarihsel dönem hakkında ciddi miktarda bilgi içermesinden kaynaklanıyor.

Bugün AltEvren’e eklediğim “İki Popüler Kültür Teorisi” yazısında, bir çizgi romanı, veya herhangi bir sanat eserini anlamanın iki taraflı bir iş olduğunu, üreten kadar olmasa da, tüketenin de eseri anlamak için bir miktar çaba sarf etmesi gerektiğini söylemiştim. Lone Wolf and Cub; basit, genel ve özensiz bir okuma sonucunda; yenilmez ana karakteriyle, neredeyse parodi olmanın sınırlarında gezen, anlamsız bir vahşet ve erotizm çizgi romanı olarak anlaşılabilir.

Fakat eserin sanatsal boyutuna biraz daha yoğunlaşıldığında, Tokugawa Japonyası ile ilgili son derece sağlam bir araştırmanın, ciddi edebi tekniklerle harmanlanarak oluşturulmuş bir kurgu yaratmak için kullanıldığı, ve ilk ciltte yaratılan bu temelin, önümüzdeki ciltlerin “setting”ini hazırlayan bir unsur olduğu da, açıkça görülebilir.

Bu yüzden, bana kalırsa Lone Wolf and Cub’un birinci cildi; bir kere hızlı, hikayeleri anlayacak şekilde okunduktan sonra, geriye dönüp, hem Türkçe, hem de İngilizce çevirilerde bulunan sözlük ekini kullanarak tekrar okunması gereken bir kitap.

İlk yazı olması nedeniyle, biraz daha uzatarak, bu seriyi nasıl okuyabileceğinize de değinmek istiyorum. Lone Wolf and Club’un İngilizcesi, dediğim gibi yirmi sekiz cilt olarak, uzun bir “bekleme”nin ardından, Dark Horse Comics tarafından yayınlandı. İngilizce okumayı tercih ederseniz, bu yayınların oldukça sağlam bir çevirisi, ve okumayı / anlamayı kolaylaştırıcı pek çok “eki” mevcut.

Eğer Türkçe okumak isterseniz, çeviriler Marmara Çizgi tarafından, takip edebildiğim kadarıyla ciddi bir istikrar ve süratle yapılıyor. Şu ana kadar yayınlanan üç cilt var, dördüncüsü yayına hazırlanıyor ve hatta beşinci cildin de çevirisi bitmiş durumda – kısacası, serinin ülkemizdeki geleceği de oldukça sağlam gözüküyor.

Ben Türkçe çevirileri okumadığım, hatta henüz hiç göz atma fırsatı bulamadığım için, konuyla ilgili fazla yorum yapmak istemiyorum, ama çeviriler Emre Yavuz tarafından yapılıyor, ki takip ettiğim kadarıyla kendisi çok büyük bir Lone Wolf and Cub hayranı. Bu yüzden, Emre Yavuz’un çeviri repertuarındaki eserlere, Yalnız Kurt ve Yavrusu çevirisine gelen tepkilere ve konuyla kişisel bağına / tutkusuna güvenerek, çevirilerin çok başarılı olduğunu tahmin ettiğimi söyleyebilrim.

İkinci cildin yazısında, bu konuyla ilgili daha detaylı ve isabetli bilgiler de sunmaya çalışacağım.