Türk Çizgi Romanları

Yabani #5

Geçtiğimiz Yabani incelemesinde, dergideki dört çizgi romanı tek tek incelemektense, böyle bir formatın yarattığı “kısa hikayelerin” ne gibi sorunlara yol açtığını düşündüğümden bahsetmiş, bu sorunların nasıl aşılabileceği ile ilgili kafamda oluşan bazı fikirler üzerine çeşitli sayıklamalarda bulunmuştum.

Beşinci sayıda “asıl” formata geri dönüyorum, ancak bazı şeyleri bir arada değerlendirmek hala daha mantıklı. Bunların ilki, çok pozitif bir nokta.

Yabani #4 incelemesinin ana mesajı, hikayelerde biraz daha deneyselliğin, hikaye anlatım yollarını biraz daha araştırmanın çok faydalı olabileceği yönündeydi. Site kapalı olmasa, bu yazının okunduğunu, bu mesajımın doğru adrese gittiğini söylerdim!

Bu sayının ilk çizgi romanı Karabasan ile, Devrim Kunter – Ömer Tunç ortaklığında hazırlanan Hızır ile Ejderha, geçen sayı incelemesinde kastettiğim şeylerin görsel birer örneği olmuş adeta. Tabi burada, Yıldray Çınar, Hakan Tacal, Devrim Kunter gibi isimlerden bahsettiğimizi, bu kişilerin çizgi romanı (ve çizgi roman üretmeyi) çok iyi bildiklerini, ve bu konuda “genç yeteneklere” göre biraz daha cesur olabildiklerini söylemek de gerekli. Ancak böyle hikayelerin sayısı arttıkça, Yabani’nin kalitesinin de artacağı bir gerçek.

Beşinci sayının ilginç noktalarından bir tanesi, devamı olan hikayelerin, yani Ayana ve Kralına İsyan’ın sayfa sayısı anlamında en çok yer kaplayan hikayeler olmaları. Bunlar elbette çok “detay” ve belli gerekçeleri olduğuna emin olduğum yayın kararları, ama düzenli olarak devam edecek serilere daha az yer ayırıp, bir seferlik hikayeleri biraz daha uzatabilmek, bence daha mantıklı olabilir.

Bu hikayeler hakkında, Ayana’nın ne yazık ki bana pek uygun bir çizgi roman olmadığını söylemek durumundayım. Sibel Bozkurt’un çizgi film-vari görselleri bu eserin en ayırt edici noktaları olarak öne çıkıyor, ama anlatılan hikayeyle birlikte yaratılan “görsel anlatı”, ne yazık ki bende beklenen izlenimi yaratmıyor. Paneller arasındaki geçişler, diyaloglar, hep kafa karıştırıcı, duraksatıcı, “yapay” geliyor ve bu da – en azından bende – yanlış viteste bisiklet sürmeye benzer bir his yaratyor: Kısacası, çizgi roman pek akmıyor.

Bunun tamamen kişisel bir görüş olduğunu ayrıca belirtmeliyim. Bazen hikayelerin “akması” için, okuyucu olarak sizin de belli bir emek göstermeniz, çaba harcamanız gerekir. Ayana bende bu isteği yaratan bir kurgu değil. Yabani’nin çok türlü, çok sanatçılı, çok eserli bir dergi olduğu unutulmamalı: bana hitap etmemesi, Ayana’nın başka okurlara hitap etmeyeceği anlamına gelmiyor.

“Görsel – hikaye” ilişkisine değinmişken, Kralına İsyan ile bitirmek mantıklı olacaktır. Kralına İsyan, tahmin edildiği gibi, bu derginin en sürükleyici, en merak uyandırıcı hikayesi olarak gidiyor. Bazı sitelerde okuduğum incelemeler, biraz “abartılı” methiyeler düzmeye başlamış durumdalar – belki dünya çapında ün kazanmaktan bahsetmek için biraz erken; ama İngilizler, Amerikalılar “Flagship” derler ya, Yabani’nin “flagship” hikayesi de kesinlikle Kralına İsyan.

Devrim Kunter’ın bu sayıdaki son sayfası muhteşem bir “metin – görsel” ilişkisi yaratıyor. Pir Ece yavaş yavaş kendisini yeni amacına adarken, anlatının tamamen farklı bir koldan gitmesi, Watchmen ve daha sonra 90’ların Vertigo çizgi romanlarının popüler hale getirdiği “paralel” anlatıların nefis bir örneği. Böyle finaller olduğu sürece, bir sonraki sayıyı okumak her zaman heyecanla beklenir, burada bir sıkıntı yok.

En çok en sevdiğimizin üzerine gideriz ya… Geri kalan kısım biraz da ondan.

Bazı diyaloglar, bazı paneller, hem yazar, hem de okur açısından çok “kolay” ilerliyor. Bunu, biraz farklı bir çerçeve içinde olsa da, Seyfettin Efendi için de söylediğimi hatırlıyorum. Okuyucu, bazen belli çıkarımları kendisi yapmalı, belli sonuçlara kendisi ulaşmalı. En azından, hikaye okuduğunda ulaşılması gereken sonuçlar, bize hikaye içinde diyalog olarak sunulmamalı.

Kralına İsyan’da biraz bu durum var. Paylaştığım iki görsel, bana göre bu durumdan iki örnek. Pir Ece’nin hayatının amacı, onun “lider” olarak seçilmesi, bunlar böyle düpedüz kelimelerle önümüze konulunca, bir, hikayenin derinliği azalıyor, iki, ortaya çok yapay diyaloglar çıkıyor.

Toparlayayım. Genel anlamda beşinci sayı, bana göre belli açılardan ilerlemeler yaşanan bir sayı. Yabani hala başlangıç aşamasında bir proje. Bu yazıda söylediklerimden tamamen bağımsız olarak, eleştiri dozunu buna göre ayarlamak gerekiyor. Doğru yöne adımlar atıldığı sürece, bu derginin bize yıllarca hatırlanacak hikayeler kazandırması için gerekli potansiyelden rahatlıkla bahsedebiliriz.