Türk Çizgi Romanları

Yabani # 1

yabani0-2-2.jpgYabani ile ilgili genel görüşlerimi, şu yazıda zaten ifade etmiştim. Bu durumda, bu yazıya fazla vakit kaybetmeden, doğrudan Yabani’nin içeriği ile başlıyorum.

Hepinizin takdir edeceği gibi, böyle bir “proje”nin ilk sayısından kusursuz ve eksiksiz olması gibi bir ihtimal yok denecek kadar az.

Yabani’nin de ilk sayısında, teknik sıkıntılar görülebiliyor. Bunlardan en önemlisi, derginin baskısının oldukça “karanlık” olması. Normal şartlarda tolere edilebilecek bir durum olsa da, Yabani’nin korku odaklı hikayeler içermesi ve bu hikayelerin pek çoğunun yaratmak istediği atmosferin de aslında “karanlık” bir atmosfer olması, durumu talihsiz bir hale geliyor. Zira bazı hikayelerde, renkler okumayı / görmeyi güçleştirecek kadar boğuklaşıyor.

Bunun dışında, hikaye anlatımında görülebilecek bir – iki teknik sıkıntı da var, ancak bunlar elinizde tuttuğunuz işin profesyonel bir çalışma olduğu hissiyatını azaltmıyor. Kesinlikle bir fanzin, ya da amatör bir çizgi roman çalışması okumadığınızı, bir çizgi roman dergisi okuduğunuzu hissediyorsunuz.

Bu önemli bir konu, ve sanıyorum benim için Türkiye’de bir ilk. Başka çizgi roman dergileri de yok mu? Var. Ama ülkemizin asıl güçlü olduğu alan mizah dergileri olduğu için, bunların doğası da çoğu zaman bu alana daha yakın oluyor.

Bu ilk pozitif nokta.

Hikayelerin içeriği konusunda ise, dürüst olmak gerekirse, bence çok dikkat çekici bir şey yok.

Yabani’nin ilk sayısında, iki hikaye, sekiz de çizgi roman var.

İlk yazının incelemesi vesilesiyle bir noktayı daha belirteyim, bu incelemeleri çizgi roman odaklı tutmak istiyorum. Bu nedenle, derginin içinde yer alan kısa hikayeleri, AltEvren kapsamında incelemeyi düşünmüyorum.

Elbette, bunların hikayelerin kalitesi veya içeriği ile hiçbir ilgisi yok.

Hatta, Işın Beril Tetik’in bu sayı için yazdığı Bebek Fabrikası isimli hikayeyi sayının görece güçlü yanlarından biri olarak gördüğümü bile söyleyebilirim – uydurma bir benzerlik veya bir tesadüf müdür bilmiyorum, ama anlatılan hikayenin kurgusu ve kadınlara yaklaşımın distopik bir kurgu içinde incelenmesi bana Margaret Atwood’un The Handmaid’s Tale romanını hatırlatıyor. Dolayısıyla dediğim gibi, mesele içerik veya kalite değil, ama burayı sadece çizgi romana ayırmak bana daha doğru geliyor.

Bu ana konuya dönecek olursak, Yabani’deki çizgi romanların asıl sıkıntısının uzunluk olduğu belirtilmeli. Ne yazık ki Türkiye bu açıdan ciddi bir paradoks yaşanabilecek bir ülke – gerçek anlamda bir çizgi roman projesi üretmek, çok fazla vakit ve emek isteyen bir şey, dolayısıyla okula giden, çalışan, geçimini sağlamaya uğraşan bir sanatçının maddi karşılığını almayacağını bildiği halde oturup böyle bir projeye kalkışması pek mantıklı gözükmüyor.

Ancak kısa hikaye yapmak, bütün bir kurguyu, olayı, karakteri veya macerayı beş, altı, yedi sayfada anlatmak, gerçekten çok zor bir şey. Bu açıdan, ilk sayıda okuduğunuz pek çok hikaye sonunda içinizde bir “Eee?” hissiyatı oluşturuyor, çoğu yeterli olgunluğa ulaşmadan tamamlanıp bitiyor.

Şu noktada, Yabani’de gördüğümüz projelerin “hikaye fikirleri” sunma boyutunda olduğu söylenebilir. Burada da fikrin orijinalliği ve işlenme mantığı çok ciddi bir önem kazanıyor.

İlk sayının 33. sayfasında başlayan ve yukarıda bir görselini okuyabileceğiniz Voyvoda’nın Askerleri hikayesi buna bir örnek. Korku türünün belli kısımlarına uzak olduğum bir gerçek, ama 2016 yılında vampir voyvoda konulu bir eser bana göre – çok, çok orijinal bir şey yapmadığı sürece – fazla klişe kalıyor. Bir de hikayenin büyük bölümü, form olarak birbirinin tamamen aynı on sekiz yatay panel üzerinden anlatılınca, ortaya pek fazla şey söylemeyen bir eser çıkıyor.

Keza, Hangimiz, yine böyle bir örnek. Giriş yazısında hikayenin “kıyamet sonrasını bilgi ve kültür açısından sorguladığı” söyleniyor. Dört sayfalık bir öykü: ilk sayfa silah tanıtımları, ikinci sayfa sniper ile “akrepler” ve “yılanlar”, ve final, öldürerek insanları özgürleştiren “ejderler”.

Burada iki ihtimal var: a) Ben mesajı kaçırıyorum, ki son derece olası; veya b) “bilgi ve kültür açısından bir şey sorgulamak” benim için çok farklı bir anlam ifade ediyor.

Açıkça söyleyeyim, bu bir eleştiri değil – dört sayfalık bir çizgi romanda bir kurguyu bilgi ve kültür açısından sorgulayabilmek gerçekten çok, çok büyük bir çizgi roman ustalığı gerektiriyor. Burada benim gördüğüm bir “hikaye” değil, bir fikrin dört sayfaya dağıtılarak resimlenmiş hali.

Pozitif yönler ise genel olarak devamlı hikayeler ile alakalı. Şeytanın Gölgesi açıkçası şu an beni çok meraklandıran bir hikaye değil, ama hikayenin iki sayıya yayılması, en azından biraz daha derin bir kurgu, arkaplanı varolan karakterler ve devam eden bir gizem yaratmayı mümkün kılıyor.

Devrim Kunter hakkındaki yorumlarımı Seyfettin Efendi ile ilgili yazdıklarımı okuyanlar zaten biliyor – bu açıdan Kralına İsyan da merak uyandırıcı bir hikaye. Ancak bu da, her şeyden çok, bu hikayenin devamını okuyacağımı bilmemden kaynaklanıyor.

İkinci pozitif ise çizim kalitesi. Türkiye’de gerçekten çok yetenekli, istekli çizerler var, ve Yabani kapsamında okuduğum hiçbir şeyde beni rahatsız eden, “kötü” çizim yok. Tarz olarak kendi çizgisine sahip olmak, tamamen özgün eserler üretmek, bu ayrı bir konu. Ama çizim kalitesi eserin baskı kalitesiyle (karanlık renkler hariç!) bir araya geldiğinde, verdiğiniz paranın hakkını, hem de çok fazlasıyla, aldığınızı hissediyorsunuz.

Aslında bu noktada içimden gelen, bu “çizim” yeteneğinin bir “çizgi roman” yeteneğine nasıl dönüşebileceği ile ilgili uzun uzun bir şeyler yazmak, ama sanırım ilk sayı için bu kadarı yeterli. Dediğim her şeyi okurken, bunun yalnızca birinci sayı olduğunu mutlaka hatırlamak gerekiyor.

Yabani ile ilgili en pozitif nokta, derginin başında verilen güzel mesaj çünkü. Projenin amacı, “değişken kadrolarla ilerlemek ve genç yeteneklerle yer açmak”.

Bu olabilecek en “soylu” misyon : dergide bir, iki, üç, on tane vasat çizgi roman olması, sayılar çıkmayı sürdürdükçe, zaten kaçınılmaz. Ama eğer çok değil, yalnızca bir ya da iki çizgi romancı, gelip burada kendilerine bir şans yaratırsa, işte o zaman Yabani’nin bir çizgi roman projesi olarak başarısından bahsetmemiz mümkün.

Yabani’yi bu kadar heyecanla beklememin temel sebebi de bu.