Farklı Tatlar

The Sculptor

thescultpor1Varlığından haberdar olduğum günden beri piyasaya çıkmasını sabırsızlıkla beklediğim The Sculptor hakkında uzun süredir bir şeyler yazmak istiyordum. Çizgi roman dünyasının en önemli figürlerinden biri olan Scott McCloud’un yazıp çizdiği eser, 2015’in Şubat ayında First Second Books tarafından yayınlandı, ve yayınlandığı andan itibaren ciddi anlamda ilgi çekti.

İncelemeye başlamadan, sanırım McCloud’un neden bu kadar önemli bir figür olduğundan, bu kitabı neden bu kadar heyecanla beklediğimden, ve The Sculptor’ın neden – yalnızca çizgi roman dünyasında değil, genel olarak kültür sanat dünyasında – önemli bir merak yarattığından bahsetmeliyim.

Çizgi romanın yalnızca popüler boyutuyla ilgilenenler için belki çok tanıdık bir isim olmasa da, Scott McCloud aslında dünyanın en meşhur çizgi roman figürlerinden bir tanesi. 1993 yılında yayınladığı Understanding Comics ile, “çizgi romanları anlatan bir çizgi roman” yazmayı ve görece kısa bir kitapla daha önceki benzer denemelere göre çok daha kapsamlı ve derin bir çizgi roman teorisi tartışmayı başaran McCloud, yaratıcı haklarının savunulmasından çizgi romanların akademik dünyaya kabul edilmesine kadar, çok geniş bir yelpazede çizgi roman “sanatını” savunan ve bu konuda mücadele eden birisi.

Tabi tek bir kişinin bu kadar ciddi konularda ne kadar başarı elde edebileceğini tartışmak pek doğru değil, ama McCloud’un hayatını büyük ölçüde üniversitelerde yaptığı konuşmalar ve verdiği dersler ile kazandığını düşündüğümüzde; dünyanın en önemli, en saygın çizgi roman figürlerinden birinden bahsettiğimizi görmek de zor değil – bu bağlamda kendisine ister “çizgi roman düşünürü”, ister “çizgi roman teorisyeni”, isterseniz de basitçe “çizgi roman sanatçısı” diyelim, onun konu hakkında ciddi bir otorite olduğunu tartışmaya pek gerek kalmıyor.

Çizgi romanın kültürel boyutunda bu kadar etki sahibi olan bir kişi için, Scott McCloud’un kurgusal anlamda çok “üretken” biri olduğunu söylemek ise mümkün değil.

1984 – 90 arasında yazıp çizdiği otuz altı sayılık Zot! serisi, sanatçının en uzun soluklu kurgusal çalışmasını oluşturuyor. Bunu 1993’te (elbette kurgusal olmayan) Understanding Comics, 2000’de Reinventing Comics ve 2006’da Making Comics “üçlemesi” takip ediyor, ve McCloud arada yalnızca The New Adventures of Abraham Lincoln adlı, üç boyutlu grafikler üzerine çizimlerle hazırladığı enteresan bir çizgi roman projesi üretiyor. Dönemin koşullarında bile fazla ciddiye alınmayan bu çizgi romana günümüzde biraz daha saygı gösterilmeye başlanmış durumda, ama 93’te yazdığı Understanding Comics’ten itibaren, McCloud’un gerçek anlamda kayda değer bir kurgusal çizgi roman ürettiğini (veya üretmekle ilgilendiğini) görmüyoruz.

Elbette, arada DC Comics için hazırladığı birkaç Superman çizgi romanı ve kendi web sitesinde ürettiği pek çok dijital çizgi roman var. Fakat bunların çoğu bugün fazla hatırlanmayan işler – ki McCloud’un kendisi de bunların hikaye boyutunu fazla ciddiye almıyor. Yapısı gereği kendi sahip olmadığı hiçbir iş yapmayı kabul etmediğinden, Superman hikayelerini sadece para kazanmak için yaptığını açıkça kabul ediyor, webcomic çalışmaları da bir hikaye anlatma niyetinden çok, internetin çizgi roman mecrasını nasıl zenginleştirebileceğini ve sınırların ne kadar zorlanabileceğini görmeye / göstermeye çalışan deneylere benziyor.

thesculptor2

Making Comics’ten

 

Kurgusal anlamda bir şey üretme çabasında olmasa da, Understanding Comics ve devam kitaplarının ne kadar başarılı ve önemli kitaplar olduğunun altını yeteri kadar çizmem mümkün değil.  Özellikle Understanding Comics, yirmi yılı aşkın süredir çizgi roman teorisi ile ilgili yazılmış en iyi, en temel çizgi roman olarak kabul görüyor; üniversiteler, saygın gazeteler, sanat – edebiyat dergileri, çizgi romanla ilgili en ufak bir konuyu gündeme getirdiklerinde, Understanding Comics’ten mutlaka bahsediyor, ve Scott McCloud’un adını mutlaka anıyorlar.

The Sculptor’ın tanıtım bölümündeki şu cümle aslında durumu fazlasıyla açıklar nitelikte:

“Scott McCloud wrote the book on how comics work; now he vaults into breathtaking, funny, and unforgettable fiction.”

Farklı dillere çevrilemeyen cümlelerden, gerçek anlamda çeviri yapmanın ne kadar zor (hatta imkansız) olduğundan ara sıra burada da bahsediyorum. Eh, burada da Amerikalı editörler Türkçe bilmemenin sıkıntısını yaşıyorlar aslında, çünkü durum bizim dilimizle biraz daha net olarak ifade edilebiliyor: “Adam bu işin kitabını yazmış”; ama bakalım kendi yazdığı bir eserle ne kadar başarı elde edebiliyor?

The Sculptor etrafındaki heyecanın temel nedeni bu. Scott McCloud, çizgi roman sanatının işleyişini, çalışma prensibini, okuyucuyla nasıl iletişim kurduğunu; bu işin kitabını yazacak ve hayatını bu konuyla ilgili konuşmalar yaparak kazanacak kadar iyi bildiğini iddia eden, ve bu iddiası çok geniş bir kitle içinde kabul gören bir isim. Dolayısıyla, kendisi bir çizgi roman hikayesi ürettiğinde, özellikle ana akım medya içinde, bu durum ciddi anlamda merak uyandırıyor.

The Sculptor’un bu benzersiz durumunu çizgi roman dışında bir alanla örneklendirmek pek doğru değil, ama belki şöyle bir benzetme düşünebilirsiniz: Bugün Noam Chomsky oturup bir roman yazsa, Amerika’da, İngiltere’de ve Avrupa’nın geri kalanında bu roman nasıl bir heyecan, merak ve ilgiyle karşılanır? Scott McCloud’un bir çizgi roman hikayesi yazması da, çizgi romanların mütevazi dünyasında bu hayali duruma benzer bir etki yaratıyor.

thesculptor3

 

Yaklaşık beş yüz sayfalık bir çizgi roman olan The Sculptor, David Smith adlı bir heykeltıraşın (hayır, o David Smith değil!) hayatının son günlerini anlatıyor. 

Daha spesifik olmak gerekirse, eserin temeli genç ve büyük ölçüde başarısız bir heykeltıraş olan David Smith’in, hayattan bezmiş halde bir restoranda otururken, karşısına çıkan “Ölüm” ile bir anlaşma yapmasına dayanıyor. Sanatının geniş kitlelere ulaşması ve kabul görmesi için her şeyi feda edebileceğini söyleyen genç heykeltıraş, elleriyle taşı doğaüstü bir şekilde kontrol edebilme gücü için, hayatının geri kalanını feda ediyor, ve iki yüz günlük sürenin sonunda ölmeye razı oluyor.

Fakat, David’in yeni “süper gücü” ile akılalmaz heykeller yapmaya başlama ve sanat dünyasında kabul görme süreci, iki açıdan büyük sekteye uğruyor. İlk olarak, yaptığı abartılı çalışmalar (ilk anda) umduğu kadar beğenilmiyor, ve bu yetmezmiş gibi, yaşamak için çok kısa süresi kalmış olan David, garip bir sokak performansında tanıştığı Meg’e aşık oluyor.

thesculptor5

Meg ve David’in çalkantılı aşk hikayesinin dışında, McCloud’un kitap boyunca en çok önem verdiği konunun günümüzün sanat anlayışı olduğu söylenebilir. David’in eserlerini ortalama bir galeride sergileme çabasıyla başlayan bu “eleştiriler”, sanatın ticari boyutuna, kişisel ilişkilerin sanatı etkileme potansiyeline, eleştirmenler ve galeri sahiplerinin sanatçılar üzerindeki etkilerine kadar uzanıyor. Bütün bu süreç, hikayenin ortasına doğru, David’in elleriyle taştan heykeller yaratma gücünü New York’un çeşitli bölgelerinde kullanarak Banksy-vari bir figüre dönüşmesine yol açıyor, ve bu da, sonuç olarak hikayenin doruk noktasına zemin hazırlıyor. 

Hikayeyi okuma zevkini tamamen kaçıracak kadar detaya girmek istemiyorum – fakat bu “doruk noktası” çok ilginç. Hikaye boyunca hayatın anlamı, aşk, sanatın doğası ve günümüzdeki durumu gibi konularla ilgilendikten sonra, McCloud’un finali bizi David’in güçlerini kullanarak kendisini yakalmaya çalışan polislerle girdiği bir mücadeleye götürüyor. Bütün bu “kompleks” konular içinde, David’in aslında üstü kapalı bir süper kahraman figürü olduğunu görmezden gelebiliyoruz ama son sahne, The Comics Journal‘ın kitapla ilgili iki incelemesinden birinde de yazıldığı gibi, “doğrudan bir Marvel filminden fırlamışa benziyor”.

Tabi özellikle bir Scott McCloud çizgi romanını (özellikle sanatçının bu kitap dışındaki iddialarıyla birlikte) değerlendirirken, eserin “konusunu” ve “tekniğini” biraz birbirinden ayırt edebilmek şart.

İlk açıdan, The Sculptor aslında çok olağanüstü bir çalışma değil. Hikayenin temelini oluşturan “kişisel bir çıkar için “ölüm”le anlaşma yapma” fikri, çeşitli eleştirmenler tarafından Faust’a bir gönderme veya Faust-vari bir geleneğin devamı olarak övülmüş, fakat özellikle bir çizgi roman çerçevesi içinde düşünüldüğünde bence çok da orijinal bir fikir olmadığı için zayıf kalıyor. Aynı zamanda, karakterler, karakterlerin ilişkileri ve gerçekliği açısından; sanat, hayat ve aşk gibi konularla ilgilenen bir çizgi roman için biraz fazla yüzeysel olduğu da söylenebilir. 

Ama ikinci açıdan, yani çizgi roman tekniği açısından, The Sculptor bir başyapıt. 

Hikayenin hızı, sunuluşu, gelişimi, panel kullanımı, paneller ve sayfalar arasındaki geçişler… McCloud bu konularda o kadar rahat ve başarılı ki, beş yüz sayfalık bu büyük çizgi romanı bir oturuşta bitirmek işten bile değil. Aslında düşündüğünüz zaman, kendisinin iddialı olduğu konular da bunlar – dolayısıyla bu açıdan McCloud’un sınıfı geçtiğini, iddiasının arkasında fazlasıyla durduğunu söylemek mümkün. 

thesculptor4

Üstelik, yalnızca “yapılması gerekeni” yaptığını söylemek de yeterli değil. Hızlı ve rahat okunabilmesi bir yana, kitap içinde tekrar tekrar bakılması, uzun süre dikkatle incelenmesi gereken yaratıcı ve yenilikçi panel / sayfa kullanımları da mevcut – ki bugünün koşullarında, bence bu başarılı bir grafik romanın mutlaka sahip olması gereken bir özellik. 

Çizimler ve renklendirme de bu akıcı üslubu güçlendirecek şekilde yapılmış, o yüzden bu açıdan da sorun yok. Daha önce Scott McCloud’un herhangi bir çalışmasını okuduysanız, oldukça tanıdık gelecek bir çizim tarzı benimsendiğini rahatlıkla görebilirsiniz. Özellikle renklendirmenin büyük ölçüde mavi ve mavi tonlarıyla yapılmış olması, bana doğrudan sanatçının 2003 – 2004 yıllarında kendi internet sitesinde yayınladığı The Right Number çalışmasını hatırlatıyor. Bu çizgi romanla The Sculptor’un renklendirme açısından benzerliğini görmek için The Right Number’a internet üzerinden ücretsiz olarak göz atabilirsiniz:

http://scottmccloud.com/1-webcomics/trn-intro/index.html

Dediğim gibi, hikaye ve kurgu açısından, bence The Sculptor’da eleştirilebilecek şeyler var. Fakat varolan kurgunun işlenmesi ve okuyucuya aktarılması açısından, dört dörtlük bir çalışma ile karşı karşıyayız. Bu perspektifle bakıldığında, The Sculptor McCloud’un tüm iddialarını rahatlıkla destekleyen ve onun çizgi roman için neden bu kadar önemli bir figür olduğunu gösteren bir çalışma. 

Özetle...
[columns size="1/3" last="false"]

Harika

The Sculptor hikaye olarak belki çok orijinal değil, ama bir çizgi roman olarak harika. 

[/columns] [columns size="2/3" last="true"] Sevebilirsiniz...

Çizgi romanın anlatı tekniklerine, farklı üsluplara, yaratıcı kullanımlara ilgi duyuyorsanız/p>

Modern çağlarda sanat algısı, bireylerin yaşadığı buhranlar ve aşkın günlük hayattaki rolü gibi edebi temalar ilginizi çekiyorsa

Scott McCloud'un Understanding Comics gibi eserlerini okuduysanız


Sevmeyebilirsiniz...

Ciddi konular ele alındığında, bunların çok orijinal ve derin bir şekilde ele alınmasından hoşlanıyorsanız

  [/columns]
İnceleme sistemimiz hakkında daha fazlası için tıklayın!