Farklı Tatlar

The Originals

Çoğu çizgi roman hayranı için, çizgi roman tarihinin tartışmasız en iyi serisi, Alan Moore ve Dave Gibbons’un Watchmen’idir. Başka hiçbir şey için olmasa bile, sadece Watchmen gibi bir başyapıtı yarattıkları için bu ikilinin yaptığı her şeyi okumak, çizgi roman sevenler için bir zorunluluk olarak düşünebilir.

Dave Gibbons’un kendi yazıp çizdiği The Originals’ı, çıktıktan yedi sene kadar sonra da olsa, işte böyle bir sorumluluk duygusuyla alıp, bir solukta okudum. Çizgi roman tarihinin en iyi eserlerinden birini yaratan kadronun yarısı tarafından yazılmış bir şey okuyor olmanın getirdiği yüksek beklentilere rağmen, hayal kırıklığına uğramadığımı söyleyebilirim.

Yanlış anlamayın, Dave Gibbons’un Watchmen benzeri bir çizgi roman yazdığını, ikinci bir başyapıt yarattığını falan söylemeye çalışmıyorum. Yalnızca kapağından da anlaşılabileceği gibi, The Originals’ın Watchmen gibi ciddi bir entellektüel iddiası bulunmuyor. Olaylar, iki motorsiklet çetesi arasındaki çekişmeden ve “Originals” adlı çeteye dahil olmaya, kendilerini kanıtlamaya çalışan bir grup yeniyetmenin hikayelerinden ibaret.

Basit çizgiler ve az miktarda yazı, çizgi romanın okunmasını kolaylaştırıyor. Ağır bir metin, dönüp yeniden okumayı gerektirecek bir durum yok ortada.

Enteresan ve güzel bir ayrıntı, olayın alternatif bir tarih çizgisinde geçmesi. Kurgu İkinci Dünya Savaşı sonrası İngiltere’sinde, aşağı yukarı 1960′lı yıllarda geçiyor. Fakat, bilim kurgu öğeleri de var: bahsettiğim bu motorsikletler, üstün teknoloji ürünü, havada uçarak (daha doğrusu “hover” ederek) hareket eden makineler.

Eserin, ve tabi Gibbons’un asıl dehası, çizgi romanın sonlarına doğru ortaya çıkıyor. Biraz spoiler verme pahasına, bu sondan bahsetmeye çalışacağım kısaca.

Hikayemizde, The Originals adlı motor çetesine katılmak isteyen iki genç eleman (Lel ve Bak) ve bu ikiliyi sürekli rahatsız eden, onlar gibi olmaya çalışan, biraz “sümsük” denebilecek tarzda bir Warren karakteri var.

Aralarından su sızmayan iki arkadaş Lel ve Bak, okullarını bitirir bitirmez hayallerini gerçekleştirip Originals’a katılmayı başarıyorlar. Çetenin düzenlediği partilerden birinde, Lel kendisine Viv adında bir kız arkadaş buluyor. Çocukluğundan beri birlikte olduğu, hep aynı hayalleri kurup, aynı şeyleri yaşadığı arkadaşı Bak’tan çok, Viv ile zaman geçirmeye, onunla vakit geçirmekten daha çok keyif almaya başlıyor.

Çizgi romanın bu bölümünde, hem Lel’in yaptığı yorumlardan, hem de sık sık yapılan “foreshadowing”lerden, okuyucu olarak şu izlenimi ediniyorsunuz: Çizgi romanın sonunda Viv-Lel ilişkisinden dolayı Lel ile Bak’ın arası açılacak, Viv’e bir şey olacak ve daha sonra iki arkadaş çeteyi bırakarak hiçbir şeyin dostluklarından önemli olmadığını anlayacaklar.

Böyle olmuyor.

Evet, gerçekten de ciddi bir olay var: Sürekli kendisini kanıtlama çabasında olan Warren, teyzesinin kendisi için satın aldığı motorsikletiyle Originals’a katılmayı başarıyor ve bir kavga sırasında rakip çete “Dirt”ten bir motorcuyu bıçaklayarak öldürüyor. [Originals ve Dirt çizgi roman boyunca öyle sert motorcu tiplerinde takılıyorlar fakat, aslında eğlenen bir grup gençten fazlası değiller, öyle bıçaklamak falan abartı olaylar yani]

Benzer motorları ve kıyafetleri nedeniyle, Dirt üyeleri bunu yapanın Warren değil, (kavga esnasında bir otel odasında Viv ile olan) Lel olduğunu sanarak Viv, Lel ve Bak’a saldırıyorlar. Viv’in motordan yüzüstü asfalta düştüğünü de görerek, ukalaca “Eh, ben anlamıştım ki zaten!” diyoruz kendi kendimize, fakat haklı mıyız? Hayır!

Çünkü Viv saldırıyı ufak yaralanmalarla atlatırken, Bak ölüyor.

Bu sürprizden sonra, çizgi romanı asıl güzel kılan sona, Lel’in Bak’ın ölümü üzerine Dirt’ten ve Warren’dan aldığı intikama geliyoruz. Bu ikinci noktayı, okuma zevkini kaçırmamak için (ki gerçekten zevkli bu sonu okumak) anlatmıyorum.

Kısacası, Dave Gibbons yapmış mı? Yapmış. Gidin, alın, okuyun derim.

AltEvren’in Notu: 6/10