Farklı Tatlar

The Arrival

Buraya mı, yoksa AltEvren Gurme’ye mi ait olduğunu uzun süre düşündükten sonra, Amerikalı bir yayıncıdan çıkmış olması nedeniyle AltEvren’de incelemeye karar verdiğim The Arrival çizgi romanı, Avusturalyalı yazar Shaun Tan tarafından “yazılmış” enteresan bir grafik roman.

“Yazılmış” kelimesini tırnak içinde kullanıyorum, çünkü aslında ortada yazılan hiçbir şey yok. The Arrival, tamamen çizimlerden oluşan bir grafik roman. İçinde tek bir kelime bile geçmiyor.

Çizgi romanın temel konusunun “göç” olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz. İlk sayfayı açar açmaz, montunu giymiş, çantasını almış ve ailesiyle vedalaşmış bir adamı görüyoruz. Ailesinin üzgün bakışları arasında onlardan ayrılan ana karakterimiz, daha sonra oldukça büyük bir gemiye biniyor, ve uzun sürdüğünü anladığımız yolculuktan sonra, hayatını sürdüreceği bu “yeni dünya”ya ulaşıyor.

Eserin asıl başarıısı da burada karşımıza çıkıyor. Ana karakterinin, bu yeni dünyada yaşadığı yabancılık hissini kelimeleri kullanmadan anlatmaya çalışan Shaun Tan, bu noktadan itibaren tamamen farklı bir dünya çiziyor. Yanlış anlaşılmasın, göç eden ana karakterimizin bizimkinden (ve kendininkinden) çok farklı bir fantastik dünyaya falan geçiş yaptığı yok, yani her şey hala “tanıdık”; fakat tamamen yeni bir dil, yeni hayvanlar, yeni bir yaşam tarzı ve daha fazlası, sadece resimler ile “okuyucuya” aktarılıyor.

Kısacası, Tan sadece çizimlerini kullanarak, ne tamamen fantastik, ne de tamamen doğal gözüken, ve sonuç olarak, sadece “yabancı” olarak tanımlanabilecek enteresan bir kurgu yaratıyor. Bunu da, gerek orada yaşayan halkın bu durumlara verdiği normal tepkilerden, gerek de ana karakterimizin bunları doğaüstü, “olmaması gereken” şeyler olarak değil de, kabul edilmesi ve alışılması gereken şeyler olarak görmesinden anlıyoruz. Bu açıdan, The Arrival başarılı bir çizgi roman.

Bu sürrealist durum, sadece göç edilen yeni şehirde değil, ana karakterimizin terk ettiği ilk şehirde de mevcut aslında. Evlerin arasından çıkan dev sarmaşıklar ve sefil bir halde resmedilen sokaklar, Tan tarafından muhtemelen burayı “kaçılması gereken bir yer” olarak göstermek amacıyla bu şekilde çizilmiş. Her ne kadar bu açıdan amacına uygun olduğu söylenebilecek olsa da, ben buranın da gerçeküstü bir kurguyla çizilmiş olmasının, okuyucuya daha çizgi romanın en başından bir yabancılık hissi uyandırdığını düşünüyorum. Çizgi romanla ilgili beğenmediğim birkaç ufak noktadan biri bu.

Onun dışında, olay örgüsüne ve eserin sonuna pek girmek istemiyorum, zaten okuması (veya bakması mı demek gerekir, bilmiyorum) keyifli bir eser, eğer bulabilirseniz okumanızı tavsiye ederim. Tahmin edebileceğiniz gibi çok fazla vakit alan bir kitap değil.

The Arrival’a ilgi duymamı sağlayan önemli sebeplerden birisi çizgi romanlar içinde alışılmamış bir yerde olması. “Çizgi roman nedir?” dendiğinde, “Resimlerin ve yazıların birlikte kullanıldığı (…)” şeklinde tanımlara alışık olan insanlar için, yazı olayını tamamen ortadan kaldıran bir çizgi roman fikri enteresan gelebilir.

Bu açıdan düşünüldüğünde, ben The Arrival’ın çizgi roman dediğimiz alanın ne kadar geniş olabileceğini göstermesi açısından önemli bir çalışma olduğunu düşünüyorum. Tabi bu noktada, eserin “alanında tek” olmadığını – yani yazılmış ilk “sessiz” çizgi roman olmadığını eklemek de önemli.

Çizgi romanın “tanım” olarak bu kadar geniş olması da, bence bu sanat dalının ne kadar ciddi bir potansiyeli olduğunun bir başka göstergesi. Henüz yeni yeni ciddiye alınmaya başlayan bir dal olduğundan, pek çok sanatçı, farklı yollarla bu potansiyeli araştırmaya, çizgi romanla neler yapılabileceğini görmeye çalışmaya devam ediyor.

Bu da çizgi roman alanının geleceği açısından sevindirici bir durum.