Marvel Comics İncelemeleri

Original Sin # 1 – 8

ORIGINAL_SIN_ELEMENTSMarvel’ın 2014 yazı için hazırladığı büyük hikaye Original Sin, geçtiğimiz günlerde çıkan sekizinci sayısıyla noktalandı. Ana konu olarak, Uatu the Watcher’ın öldürülmesini ve cinayetin arkasında kimin olduğu sorusunu ele alan Original Sin, hikaye boyutu ve yarattığı sonuçlar olarak çoğu “event” hikayesinden biraz daha iddiasız olsa da, Marvel Evreni’nin önemli karakterlerinden Nick Fury açısından önemli bir seri oldu.

Serinin okuma listesini ve basit bir özetini daha önce aradan çıkartmıştık; okuma listesi için buraya, özet için ise buraya tıklayabilirsiniz.

 

 

İlk olarak hikayenin “iddiasızlığı” ile neyi kastettiğimi açıklayarak başlayayım.

Marvel’ın yıllardır evrenin gidişatını değiştiren büyük hikayeler düzenlediğini artık herkes biliyor. Civil War, Secret Invasion, Siege, Fear Itself, Avengers vs. X-Men, hepsi bu tarz hikayeler.

Bir de, daha az bilinen, ama Marvel tarafından yine de “event” olarak sunulan, ikincil hikayeler var: Chaos War, Doomwar, Shadowland gibi örneklerini sıralayabileceğimiz bu ikincil hikayeler, tıpkı yukarıda saydıklarım gibi pek çok karakter içeriyor, yer yer tie-in sayılara yayılıyor, fakat sonuç olarak evren üzerinde bir Civil War, bir Secret Invasion vs. kadar etkileri olmuyor.

Yapılan reklamı, bu sürece ayrılan sayı miktarını ve yayın dönemini düşündüğünüzde, Original Sin’i ikincil bir event olarak sınıflandırmak mümkün değil – ama aynı kategoride değerlendirilmesi gereken Civil War vs. hikayelere göre, Original Sin’in boyutları oldukça sınırlı kalıyor. Öyle ki, hikaye boyunca yaşananları ve hikayenin birkaç sene sonra hatırlanacak boyutlarını birkaç kelimeyle özetleyebiliriz: Uatu the Watcher ölüyor (ki bu aslında hikayenin bir “parçası” değil, başlama nedeni) ve Nick Fury’nin yıllardır her türlü mistik / uzaylı / başka boyuttan gelen tehlikeye karşı savaştığını öğreniyoruz. Olay bundan ibaret.

Original Sin’in sekiz sayılık olay örgüsünün bu kadar unutulabilir olmasının temel nedeni, yazar Jason Aaron’un kullandığı “kötü” karakterlerin çok zayıf olmasından da kaynaklanıyor olabilir. Dr. Midas, Exterminatrix ve (benim açıkçası çok hoşuma gitmiş olsa da) The Orb gibi karakterler, Marvel’ın büyük bir hikayesini taşıyabilecek kadar yüksek kapasiteli figürler değiller.original sin

Bu durum da, Original Sin’i, belki biraz Age of Ultron gibi, “hikayede olanlar” ile değil de, “hikayenin yol açtığı önemli sonuçlar” ile hatırlanacak bir eser haline getiriyor. Bunlar Spider-Man’den Fantastic Four’a, X-Men’den Avengers’a pek çok seri için önemli hikaye olasılıkları yaratmış durumda, ki bunları takip etmek de ilginç olacak.

Avengers ve New Avengers serileri hakkında ortaya çıkan “sır”, yani Captain America’nın, New Avengers serisinin ilk sayılarında Illuminati’nin kendisine yaptığı şeyi öğrenmesi, bu serinin de ana sonucu olacak gibi gözüküyor. Marvel NOW dönemiyle ilgili ilginç bir nokta, hem Infinity serisinin, hem de Original Sin’in Avengers’tan bağımsız pek bir şey ifade etmemesi. Hickman’ın Avengers’ta ne denli büyük çaplı bir kurgu hedeflediğini seriyi okumuyor olsanız bile tahmin edebilirsiniz – Avengers’ın Infinity ve Original Sin’i desteklemesindense, Infinity ve Original Sin’in Avengers’daki hikayeyi desteklemesi de, Marvel’ın Avengers serisini crossover’ların önüne geçecek şekilde kurgulamaya başlamasını müjdeliyor olabilir.

Tabi son bir parantez de, Nick Fury’ye açmak gerekiyor.

Retcon mantığı, genelde çizgi roman okurları tarafından pek sevilmeyen bir mantıktır. Örneğin Winter Soldier hikayesinde olduğu gibi, retcon çok başarılı bir şekilde yapılmadığı takdirde, okuyucular genellikle retcon hikayelerinden rahatsız olur.

Dürüst konuşmak gerekirse, ben de grubun çok dışında değilim. “Sen onu öyle öyle görmüştün, ama bak aslında böyleydi!” şeklinde bir hikaye anlatımını gerçekçi bulmuyor, özellikle de karakterlere konu / hikaye / orijin açısından bir “aşırı yükleme” yapılmasını fazla sevmiyorum. Nedense, Nick Fury karakteri bu konuya bir istisna.

Secret Warriors, Age of Ultron ve Original Sin hikayesinde Nick Fury’nin karakterine yapılan değişiklikleri tek cümleyle sıralayacak olursak, Marvel Evreni’ndeki hayatı boyunca Nick Fury, “S.H.I.E.L.D gibi bütün zamanını alması gereken bir organizasyonun liderliğini yaparken, aynı zamanda S.H.I.E.L.D’ın baş düşmanı HYDRA’yı ve onun liderlerini manipüle eden, Zodiac adlı verilen dev bir konseyin parçasıyken, aynı zamanda olası bir teknolojik felakete karşı dünyanın sağına soluna teknoloji namına hiçbir şey içermeyen güvenli karargahlar kuran, ve tüm bunların ötesinde, uzayda, farklı boyutlarda, Dr. Strange veya Silver Surfer gibi karakterlerin uğraşmasını bekleyeceğimiz figürlerle asvaşan” bir adam haline gelmiş durumda.

Oha mı? Evet, bence de. Nick Fury dışında herhangi bir karakter olsa, bu durum son derece sinir bozucu olabilir. originalsin6

Ama bir şekilde, Fury’de olay başarıyla çalışıyor. (“Man on the Wall” konseptinin, çok ciddi anlamda Game of Thrones’dan araklanmış olması Nick Fury’nin bu yeni rolünü biraz daha az karizmatik hale getirmiyor değil tabi)

Bir ciddi sorun olarak da, Nick Fury’nin Marvel içindeki karışık konumundan bahsetmek gerekiyor.

2011 yılındaki Battle Scars serisinden beri, beyaz, yani orijinal Nick Fury’nin, yerini siyahi Nick Fury, Jr.’a bırakmasını bekliyoruz. Fakat Fury, bundan sonra Winter Soldier serisinde, ve sonra çok daha önemli olarak, Age of Ultron’da ve Original Sin’de rol almış durumda. İlginç bir şekilde, Marvel Nick Fury Jr.’ı daha ön plana çıkartmak ve asıl Nick Fury’yi denklemden silmek istiyor, ama artık kıyamıyorlar mı, yoksa başka bir planları mı var bilmiyorum ama, bir şekilde sil(e)miyorlar.

Bu seri, Fury’yi öldürmek için ideal bir şanstı – ama Marvel onu yine öldürmeyerek, Uatu’nun yerini verip dünyanın yeni gözcüsü haline getirdi. Bu da, Fury’nin hala Marvel Evreni’nin bir parçası olma potansiyeli taşıdığını gösteriyor.

originalsinfinal

Bitirmeden, seriyi çok kısaca yorumlayayım.

Açıkçası, normal Marvel hikayelerinde yapmadığım bir şey yaparak, seriye biraz geç başladım ve ilk altı sayıyı bir arada okudum. Her ay sayı sayı bekleyen, bunu gerçek anlamda bir “event” olarak gören okur kitlesinin, ciddi anlamda hayal kırıklığına uğramış olabileceğini anlıyorum, ve açıkçası hak da veriyorum. İnternette görebildiğim kadarıyla, seri de oldukça ortalama yorumlar almış.

Bir event olarak okursanız, Original Sin sizleri de hayal kırıklığına uğratabilir. Ben böyle toplu okumalardan ciddi anlamda keyif aldığım, ve Marvel “event”lerini çok sınırlı kriterlerde değerlendirdiğim için, açıkçası hikayeyi beğendim. Ama bir sonraki hikaye Axis, daha ciddi bir “büyük olay” olacak gibi gözüküyor.