DC Dizileri

Neden Arrow İzlemelisiniz? – Bir Güzelleme

arrow-season-2-banner

Arrow dizisini çok seviyorum. Nedenini soracak olursanız –ki bu yazının yazılış sebebi de bu aslında—tabi ki bir çok nedeni var ama temel olarak ilk aklıma gelen, AltEvren’de incelediğim bir diğer dizi olan Agents of SHIELD’ın Marvel Cinematic Universe için yapıyor olması gereken şeyi, daha varlığı bile çok iddia edilemeyecek olan “DC Cinematic Universe” için yapıyor olması.

Dizilerin çıkış tarihlerine bakacak olursanız Arrow daha eski (şu anda 2. Sezonunda), bu yüzden “E Arrow başladığında daha ortada Agents of SHIELD bile yokmuş, nasıl sevgini bu karşılaştırmaya dayanarak açıklayabiliyorsun?” derseniz Agents of SHIELD’ın başlamasıyla beraber bir karşılaştırma imkanı doğdu ve karşılaştırma sonucunda Arrow sevgim daha da arttı diyerek yanıt veririm. “Peki Agents of SHIELD’ın ne yapması gerekiyordu da Arrow bunu çok daha başarılı yapıyor” diye sorarsanız da, şu şekilde cevaplarım:

Dizi sektörü, bence çizgi romana sinemadan çok daha yakın bir sektör. Sebebi de çizgi romanlar gibi dizilerin de periyodik olarak çıkması ve teorik olarak sonlarının olmaması. Bu yüzden şimdiye kadar TV’de çizgi roman uyarlamalarını bu kadar az görmemize –animasyon dışında tabi—çok şaşırıyorum. 

Agents of SHIELD’ın MCU için yapması gereken de, bence, bu sürekliliği kullanarak sinemada oturtulması çok daha zor olan evren mantığının bir temele oturmasını sağlamak. İşte Arrow bunu çok daha güzel yapıyor. Çizgi romanlardan ve DC’de sinemaya da yansımış bir çok karakteri kullanarak DC’nin evren mantığını TV ve sinema üzerinde yavaş yavaş oturtuyor. Buna en güzel örnek –buradan itibaren hafifçe spoiler’lar veriyorum, seyir zevkinizi çok bozmaz ama gene de bakmak istemeyebilirsiniz—Batman filmlerinden ve çizgi romanlarından tanıdığımız Ra’s al Ghul karakterinin ve League of Assassins örgütünün yalnızca adının kullanılarak diziye katılan o karanlık hava. 

Yine bir başka örnek verecek olursak dizi daha 2. sezondan bir başka DC karakterinin TV’de yaratılışını sağladı, karakteri tanıttı, doğuşunu sahneledi ve –tam olarak öyle söylenemeyecek de olsa-bir nevi spin-off’u olarak yeni bir dizi doğurdu. Ve bu karakter de fan’larının senelerdir beklediği Flash karakteri. Son olarak bu evren mantığı oturma açısından daha da ileri gidecek olursam Arrow’un TV’de yaptığının Avengers’ın sinema için yaptığına yakın olduğunu bile söyleyebilirim diyeyim ki iyice merak edip diziyi izleyin:

Peki bunun dışında neden Arrow izlemelisiniz? Madde madde ilerlemenin kolay bir okuma sağlayacağını düşündüğümden aşağıda sıralıyorum :

Cameo’lar. DC seviyorsanızdizide yapılan cameo’lar için bile mutlaka izlemelisiniz. Şimdiye kadar çıkan DC karakterlerinden bazıları şöyle: Merlyn, Deathstroke, Deadshot, The Huntress, Count Vertigo, Dollmaker, Black Canary, Professor Ivo, Solomon Grundy, Isabel Rochev, Flash… Tabi ki baş karakterimiz Green Arrow’u da unutmayalım. Bunun yanı sıra henüz maske takıp kahramanlığa geçiş yapmış olmasa da Green Arrow’un sidekick’i Speedy/Red Arrow/Arsenal olarak bilinen karakter Roy Harper da dizide ciddi bir rol almakta. 

Arrow_2x04_Crucible__8

DC’ye göndermeler. Cameo’lar dışında da DC evrenine –özellikle DC’nin son hamlesi New 52’ya– bir çok gönderme bulacaksınız, öyle ki, sırf 52 sayısı bile bir çok yerden fırlayıveriyor karşınıza.

Sağlam oyuncular ve oyunculuklar. Doctor Who izleyenlerin Captain Jack Harkness olarak çok yakından tanıdığı Jon Barrowman ve Spartacus fanlarını sevindirecek Manu Bennett bunlardan yalnızca ikisi. Bunun yanı sıra Arrow’un companion’ları Felicity Smoak ve John Diggle’ı oynayan aktörlerin oyunculuklarını da çok başarılı buluyorum.

Batman-vari bir hava. Eğer sinemada son Batman üçlemesinin sevdiyseniz Arrow’u da çok seveceğinizi garanti ediyorum. Arrow Nolan üçlemesinin gerçekçi havasını yakalamayı çok rahat başarmış. Bunun yanı sıra Dedektif Lance’le Arrow ilişkisi git gide Batman-Dedektif Jim Gordon ilişkisi gibi evriliyor – ki Dedektif Lance’i oynayan Paul Blackthorne da çok başarılı bir performans çıkarıyor kanımca.

detectivelance
Müthiş bir kurgu. Hiç çizgi roman dizisi, filmi izlememiş bile olsanız, Arrow’un hikayesi sizi çok rahat içine çekebilir. Burada biraz hikayesinden bahsedecek olursam, olay, zengin bir gencin (Oliver Queen) bir yat gezisinde ıssız bir adada 5 yıl boyunca mahsur kalarak hayatta kalmaya çalışırken müthiş bir okçuya dönüşmesi ve adadan kurtulduğunda şehri Starling City’ye dönerek babasının ölmeden önce kendisine verdiği listedeki şehrini kirletenlerden temizlemeye başlaması. Ada hikayesi flashback’lerle hikayeyi oldukça zenginleştiriyor ve şehirdeki ana hikaye de Oliver’ın ailesi, arkadaşları ve düşmanları çevresinde git gide karmaşıklaşıyor ve güzelleşiyor. İlginizi çekti, değil mi?

Son olarak “Birader, iyi güzel diyorsun da ben zaten Arrow’u izliyorum, çok pis Arrow hastasıyım” diyen okurlarımıza da müjdemizi verelim o halde  Arrow 2. Sezon 9. Bölümüyle sezon arasına girmişti bildiğiniz üzere – Agents of SHIELD’ın yanı sıra 2. Sezon 10. Bölümden itibaren Arrow da incelemeye başlayacağım. 

İncelediğim dizi sayısının ikiye çıkması sebebiyle incelemeleri günü gününe yetiştiremeyebilirim, ama bir aksilik çıkmadığı sürece düzenli olarak yazmayı planlıyorum. Bu yazının bir sebebi de aslında bu incelemelere girizgahı sağlamaktı. Diziye başlamamış okurlarımıza incelemelere yetişmek için ilk sezonda 23, 2. Sezonda 9 bölümle toplam yalnızca 32 bölümünüz olduğunu belirtir  –akşamları 3’er bölümden otursanız 11 günde yetişir – iyi seyirler dilerim.