İtalyan Çizgi Romanları

Nathan Never – Cilt 2 (# 14, # 15, # 16)

Bir süredir ihmal etmekte olduğum AltEvren Gurme’ye, Nathan Never’ın Lal Kitap’tan çıkan ikinci cildini inceleyerek bir dönüş yapmak istiyorum. Nathan Never, birinci cildin incelemesinde de söylediğim gibi, farklı bilim kurgu eserlerini tek bir kurguda bir araya getiren keyifli bir çizgi roman serisi.

2004 yılında basılmış olan ikinci cilt, format olarak ilk cildi oldukça andırıyor. Yine üç sayı toplanmış; ilk ikisi büyük bir hikayeden oluşuyor, üçüncüsü ise tek sayıda biten bir öykü.

 

İlk hikayede, geçtiğimiz ciltte yaşadığı yorucu maceralardan sonra bir tatile çıkmaya karar veren Nathan’ın uçağıyla bir çöle düşmesini ve daha sonra civarda yaşayanlar tarafından bulunup Yeşil Gökyüzü adlı enteresan bir kasabaya getirilmesini izliyoruz.

Yeşil Gökyüzü adlı kasabanın “enteresan” olmasının nedeni Nathan’ın dünyasının bilim kurgu altyapısına, teknolojik ilerlemelerine karşın; buranın elektrik bile kullanmayan, doğal ve içinde yaşayanlar tarafından romantik bir sevgiyle savunulan bir yer olması.

Açıkçası bu iki sayıdaki “hikayeden” daha ilgi çekici olan şey de, bu hikayenin geçtiği “kurgu”. Hikaye aslında oldukça basit: en yakındaki yerleşim yeri olan Kingsville’i de yöneten kişi olan King adlı bir işadamı, Yeşil Gökyüzü’nü de altındaki petrolü kullanabilmek için ele geçirmek istiyor, kasabada yaşayanlarla bir arkadaşlık kuran Nathan da, eve dönmeden, kasabayı King’e karşı başarıyla savunuyor.

Tamamen bilim kurgusal bir “setting” içinde, bundan nasibini almamış, bilinçli, istekli (ve zaman zaman, düşmancı) bir tutumla bu dünyanın dışında yaşayanların kullanılması durumu, aslında Nathan Never çizgi romanlarına özgü bir durum değil: Bu açıdan ilk iki sayı merkezden, “çekirdek gezegenlerden” uzakta geçen bir Star Wars hikayesine benzetilebilir.

Ama ben, Nathan Never okurken açıkçası en çok Isaac Asimov ve Foundation serisiyle benzerlikler ve esinlenmeler görüyorum. Yeşil Gökyüzü gibi bir kasabanın varlığı fikri de, Prelude to Foundation‘da Trantor gezegeni içinde geleneksel tarzda yaşamaya çalışan “sektör”leri andırıyor.

Bu Foundation göndermesi, bir gönderme mi, yoksa sadece benim öyle yorumladığım bir benzerlik mi, burası tartışmaya açık. Fakat Nathan’ın çizgi romanın başında düştüğü ve daha soınra ve kasabada yaşayanlarla birlikte King’i ve adamlarını nihai bir yenilgiye uğrattığı çöl sahneleri Dune‘a açık bir gönderme olarak göze çarpıyor.

Üçüncü hikaye, bizi yeniden Nathan’ın tanıdık şehir kurgusuna götürüyor. Nathan’ın dedektif rolüne geri döndüğü bu sayıda, “Fightball” isimli vahşet dolu bir sporun süperstarı olan Diego ve çevresinde gelişen olayları takip ediyoruz – Kozan Demircan’ın açıklamalarına göre 1975 yapımı Rollerball filminden esinlenmiş olan bu sayıda, hem Fightball önemli bir rol oynuyor, hem de, daha önceki sayılarda da karşımıza çıkmış olan “insanları kontrol eden uzaylı simbiyotik varlıklar”, bir geri dönüş yapıyor.

İlk iki sayıya göre, tahmin edebileceğiniz gibi, daha hızlı bir akışı olan “Şampiyon” sayısı da, okunabilir bir hikaye olmanın ötesinde, hem Diego karakterinin başarılı karakterizasyonu (daha doğrusu, karakter geçmişi) ile dikkat çekiyor, hem de bu uzaylıların oluşturduğu Gölge Kardeşliği temasını ilerlettiği için Nathan Never serisi genelinde de önem taşıyor.

Kısacası, Nathan Never okunabilir bir seri olarak devam ediyor. Aynı türde daha önce çıkmış eserler ve bu türün klasiklerine göndermeler yaparak, bunlardan ödünç alarak, bunlardan esinlenerek ve bir araya getirerek ortaya çıkarılan kurguları okumayı seviyorum – Nathan Never da okuduğum dokuz sayı düşünüldüğünde böyle bir çizgi roman. Orijinallik veya sanatsallık yönünde (şimdilik) bir iddiası yok, ama kendini okutmayı başarıyor.

Bu arada, İtalyan çizgi romanlarına uzak durmamın temel sebeplerinden biri olarak bahsettiğim “dil ve çeviri sorunu”nun Nathan Never’da karşıma çıkmadığını da belirtmeliyim. Geçen sayıda uzunca bahsettiğim gibi, bazen ufak tefek şeyler yakalıyorum, ve hiçbir zaman, örneğin, İngilizce bir çizgi roman okurken hissettiğim doğallıkla ve akıcılıkla okuyamıyorum, ama çevirinin – nerede olursa olsun – genelde sevemediğim bir olay olduğunu düşünürsek, Nathan Never’dan son derece memnun olduğumu söyleyebilirim.

Sayıların başındaki Çevirmen Notları da, özellikle bilim kurgu türüne, veya benim filmlere pek hakim olmamam gibi, bilim kurgu türünün bir alanına hakim değilseniz, son derece faydalı bir özellik.