İtalyan Çizgi Romanları

Nathan Never – Cilt 1 (# 11, # 12, # 13)

Corto Maltese ile başladığımız İtalyan Çizgi Romanı furyasına, Nathan Never ile devam ediyoruz.

İtalyan çizgi romanında dominant tür olan Western’la pek alakası olmayan Nathan Never, bir bilim kurgu çizgi romanı. Bir çizgi roman sever olmanın yanında, bilim kurguya da ilgi duyduğumdan, Nathan Never Fumetti ekolü içinde en çok ilgimi çeken serilerden biriydi.

 

Geçtiğimiz günlerde, internetten Lal Kitap’ın bastığı ilk üç cildi indirimli bir şekilde alma fırsatı buldum – ve böylece Nathan Never’a da, düzensiz okuduğum birkaç maceranın ardından, düzenli bir başlangıç yapabilmiş oldum. Bu sayede, seriyi biraz daha hakkıyla AltEvren Gurme’de ele alabileceğimi düşünüyorum.

Yukarıda kapağını görebileceğiniz bu cilt, önsözden anladığım kadarıyla daha önceden Nathan Never basan, fakat düşük satışlar nedeniyle bu işten vazgeçen AD Yayıncılık döneminin sonrasını ele alıyor. Yani, Lal Kitap’ın “1. cilt” dediği şey, Nathan Never # 11, Nathan Never # 12 ve Nathan Never # 13‘ü içeriyor. Bundan önceki ilk on sayı, AD tarafından basılmış, fakat ilk on sayıyı okumamış biri olarak söyleyebilirim ki, bu çok da fazla bir sorun yaratmıyor.

İlk iki sayı, “Uzay Piyadeleri” ve “Son Savaş”, iki bölümlük bir hikaye oluşturuyorlar. Nathan Never’ın birinci yılını “kutlayan” on üçüncü sayı “Yıldızların Ötesinde” ise tek sayılık, ama uzun denebilecek bir öykü.

Dünyanın yaşadığı büyük savaşlar ve felaketlerden dolayı büyük ölçüde yaşanamaz hale geldiği ve insanlığın çözümü uzayda aradığı bir gerçekliği konu alan Nathan Never serisi, çizgi romanla aynı ismi taşıyan ve bir “Özel Ajan” olan ana karakteri takip ediyor. İtalyan çizgi romanlarının büyük bir çoğunluğunda bulacağınız “polisiye öğeler”, ve herhangi bir süper gücü olmamasına karşın, “neredeyse” süper kahraman denebilecek bir ana karakter gibi öğeler, Nathan Never’da da mevcut.

Olay örgüsüne fazla girerek sizi sıkmak, veya okumayı düşünürseniz, heyecanınızı kaçırmak istemiyorum. İlk iki sayı, Nathan’ın Dünya üzerindeki bir askeri karargahta yaşanan esrarengiz bir ölümü aydınlatmasını, ikinci sayı da gizemli bir şekilde ölü bulunduktan sonra, cesedi hızla ve bilinçli bir şekilde ortadan kaldırılan bir bilimadamının üzerindeki sır perdesini kaldırmasını konu alıyor.

Bana sorarsanız, bu üç sayıda hikaye anlamında çok da kayda değer bir şey yok. Hikayeler büyük ölçüde lineer ve fazla sürpriz olmadan ilerliyor. Bilim kurgu türüne aşina olan biri için, öykülerin akışında fazla bir yaratıcılıktan bahsetmek ne yazık ki mümkün değil: İlk iki sayıda hikaye zaten yavaş yavaş bütün gerçekleri ortaya koyuyor, üçüncü sayıda da işin altından ne çıkacağı, ilk ölüm sahnesinden büyük ölçüde anlaşılıyor.

Bir bilim kurgu sever için Nathan Never’ın asıl güzel yanı ise, kurgusu. Serinin içinde geçtiği dünya öylesine güzel bir kolaj yapılarak hazırlanmış ki, her ne kadar Lal Kitap’ın önsözü temel esin kaynağının Blade Runner olduğunu yazmış olsa da, biraz dikkatli okunduğunda Star Wars’tan Asimov’a, her türlü bilim kurgu “klasiğinden” faydalanıldığını söylemek mümkün.

Özellikle ilk hikayedeki ana düşman Yüzbaşı Conelly’nin “Dünya Kolonilerde yaşayanlar tarafından düşman olarak görülecek, unutulacak” korkusu, Asimov’un evreninin Spacer – Dünaylı mücadelesini andırıyor; ikinci hikayede kullanılan robotlar da (muhtemelen tüm robotlarda olduğu gibi) Asimov’a bir başka gönderme yapıyor.

Bu açıdan, bence Asimov’un etkisinin belki Blade Runner’dan bile güçlü olduğunu söylemek mümkün – ama tabi önümüdeki sayıları okumadan bir şey söylemek de zor.

Önemli olabilecek birkaç noktaya daha değinelim… Corto Maltese’de yaşadığım çeviri faciası, burada kesinlikle yok. Diyaloglar tamamen mantıklı ve çok büyük ölçüde akıcı bir şekilde ilerliyor. Tespit ettiğim tek önemli hata, üçüncü sayının girişinde çevirmen Kozan Demircan’ın yazdığı şu giriş cümlesi:

“Merhaba sevgili okurlar,

Deux ex machina demiş eskiler: makinedeki hortlak. Din bilgisi ile edebiyatı, zihin felsefesi, bilgi felsefesi ve sanatçıların düş gücünü zorlayan bir konu. (…)”

Bu hikayenin bir parçası olmasa da, benim gözüme çarpan bir hata oldu. “Deux Ex Machina” kavramı ile “Makinedeki Hortlak” (daha doğrusu, veya daha yaygın kullanımıyla, “Makinedeki Hayalet”) kavramı, birbirlerinin “çevirileri” veya “anlamları” olmadığı gibi, aslında çok farklı iki kavram.

Edebiyatta ve farklı sanat türlerinde karşımıza çıkan ve tam kelime anlamı “Makineden Tanrı” olan Deux Ex Machina, “karmaşık veya içinden çıkılmaz hale gelen bir durumu çözmek için, yapay, tam doğru durmayan, hikayeye ait değilmiş gibi hissettiren bir “öğe”nin, tüm sorunları çözmesi” anlamına gelen bir terim, bir edebiyat aracı.

Örneğin, ana karakterin son derece karışık ve çözülemeyecek bir durumun içine girip, tam artık hiç kaçış yok diye düşündüğü anda uyanması ve her şeyin rüya olduğunu anlaması, bir Deus Ex Machina örneği. Veya, daha tanıdık bir örnek verecek olursak, Franklin Richards’ın tüm Marvel Kahramanlarını yeni bir alt-evren yaratarak Onslaught’tan kurtarması da yine bir Deux Ex Machina örneği.

“Makinedeki hayalet” – veya, yabancı dildeki kullanımıyla, “Ghost in the Machine” (kesinlikle Deux Ex Machina değil) ise İngiliz filozof Gilbert Ryle’ın Kartezyen Düalizm’i eleştirmek için kullandığı hiciv amaçlı bir ifade. Bu, insan vücudunun bir “makine”, “bilinç”in (=makinedeki “hayalet”) ise onu kullanan ve vücuttan tamamen ayrı bir olgu olduğu yönündeki akademik/bilimsel algıyı (ve Ryle’ın zamanının dogmasını) eleştiren bir kavram – ve Nathan Never’ın üçüncü sayısında insan vücutlarını ve kendi yarattıkları vücutları kontrol eden uzaylı “bilinç”leri gördüğümüz düşünülürse, muhtemelen Demircan’ın asıl söylemek istediği şey.

Fakat Deux Ex Machina kullanımı tamamen yanlış.

Yine de, böyle detay bir yanlış için kimseyi eleştirmeye lüzum yok, sonuçta dediğim gibi, hikayenin kendisi oldukça akıcı, ve Demircan’ın önsözleri de, özellikle hikayelerin içerdiği bilim kurgu göndermelerini tanımak açısından, son derece faydalı.

Bu ufak parantezden sonra daha fazla uzatmayayım. Nathan Never okuması keyifli bir çizgi roman. Özellikle bilim kurgu seviyorsanız, göz atmanızda bir fayda var – fakat “keyifli”den fazlasını da – en azından bu cilt için – beklememek gerekiyor. Farklı Tatlar kriterleriyle not ver deseniz, rahatlıkla beş hakeden bir çizgi roman.