DC Comics İncelemeleri

Multiversity: The Just

Yazar Grant Morrison’un, DC paralel evrenlerini elden geçirdiği Multiversity kapsamındaki ilk iki çizgi romana sitemizde değinmiştik. Bu kapsamda yayınlanan üçüncü çizgi roman Multiversity: The Just ile, Morrison’un paralel evren seyahatine eşlik etmeye devam ediyoruz. 

Başlamadan, karışık olabilecek sayı mantığıyla ilgili ufak bir hatırlatma yapalım, Multiversity serisi teknik olarak birbirinden bağımsız “one-shot”lar üzerinden ilerliyor, dolayısıyla bu sayı, Multiversity kapsamında çıkmış üçüncü sayı olmasına rağmen The Multiversity # 3 olarak değil, The Multiversity: The Just adlı bir serinin ilk ve (şimdilik) tek sayısı olarak ifade ediliyor.

 

Kapağın yanındaki ince şeridin, hikayenin geçtiği evrenleri tanımlamak için kullanıldığını geçen sayıların incelemesinde söylemiştim. Bu görselden ne kadar anlaşılıyor bilmiyorum, fakat yandaki resimde 16 sayısı diğerlerinden vurgulu bir şekilde yazılmış – dolayısıyla, hikaye bizi Earth-16’ya, DC’nin parelel evrenlerinden on altıncısına götürüyor. 

Grant Morrison’un süper kahraman türüne çok hakim olan, bu türü sürekli sorgulayan, farklı boyutlarda, daha önce ele alınmamış şekillerde kullanan bir yazar olduğunu artık kendisini okumayanlar bile gayet iyi biliyor. Bu sayıda da, yine benzer bir tutum var – Morrison, süper kahraman türünü sorgulamak için ütopik bir paralel evren yaratıp, “süper kahraman” konseptine cevaplayamayacağı bir soru soruyor: Kurtaracak kimse, çözecek hiçbir sorun kalmadığında, süper kahramanlara ne olur? 

Dediğim gibi, bu soru geleneksel süper kahraman kurgusunun cevaplaması, kendisini etrafında yeniden kurgulaması çok zor olan bir soru – süper kahraman türü ile bir araya geldiğinde harika hikayeler ortaya çıkartabilecek pek çok tür var; korku, fantastik, bilim – kurgu, aksiyon, polisiye… Fakat “ütopya” bunlardan biri değil: eğer kahramanın içinde yaşadığı dünyada (gerçekten) çözmesi gereken bir sorun yoksa, her şey onun varlığından bağımsız olarak yolunda gidiyorsa, süper kahramanın bir işlevi, bir fonksiyonu, bir varolma amacı da kalmıyor. 

Peki – her türlü sorun çözüldüğünde, Fransız dostlarımızın yukarıdaki durumu ifade ediş şekliyle, raison d’etre’i ortadan kalktığında süper kahramana ne oluyor? 

Multiversity: The Just için Grant Morrison’un verdiği cevap kapaktan rahatlıkla anlaşılabilir. Yukarıda gördüğünüz görsel, bir süper kahraman çizgi romanı kapağından çok, bir magazin dergisi kapağını çağrıştırıyor: çünkü böyle bir dünyada, süper kahramanların “kahraman” olmalarına ihtiyaç yok – artık birer magazin unsuru haline gelmiş durumdalar. 

Üstelik, Morrison’un bu ilginç anlatısı bir adım daha ileriye götürülüyor. Gördüğümüz karakterlerden bir çoğu bir önceki nesilde gerçekten süper kahraman olmuş figürlerin çocukları: Batman Damien Wayne, Superman Chris Kent, Green Arrow Connor Hawke… Dolayısıyla, en az kendi renkli kostümleri kadar “aileleri” sayesinde de meşhur olmuş karakterlerle karşı karşıyayız. 

multiversitythejust2

Hikayemiz temel olarak şöyle: Lex Luthor tarafından öldürülmeden önce son derece kapsamlı bir gezegen savunma sistemi yaratan ve çeşitli robotlar sayesinde gezegeni sürekli güvenli kılan Superman, süper kahramanlara yapacak bir şey bırakmıyor. Bu durumda git gide magazin öğeleri haline gelen süper kahramanlar, zamanla biraz da böyle yaşamaya başlıyorlar, zira sayının temel konusu, Sasha Norman’ın Malibu’da vereceği bir parti üzerine kuruluyor.

Gördüğümüz çatışmalar, Lex Luthor’un kızı ile birlikte olan Damian Wayne’in, bu birlikteliği yeni Superman’den saklamaya çalışması, Alexis Luthor’un Superman’e rağmen partiye gelmek istemesi, ve hepsinden önemlisi, Megamorpho adını kullanan Saffi Mason’un gördüğümüz kadarıyla lüzumsuz bir şekilde intihar etmesi etrafında kuruluyor.

Multiversity’nin geri kalanıyla bağlantı, bir önceki sayıda daha üstü kapalı bir şekilde geçilen “lanetli çizgi roman” mantığı üzerinden gerçekleştiriliyor. Batman’in sevgilisi olarak ilk başta sevilebilir bir figür olarak gördüğümüz Alexis Luthor’un, lanetli çizgi romanlardan birini okuması ve Damian’a da zorla okutması, hikayenin ütopik doğasını yavaş yavaş bozmaya başlıyor, ve Superman – Batman ikilisi bu çizgi romanların doğasını araştırdıkça, Megamorpho’nun intiharı ve sayının diğer önemli noktaları da bu unsura bağlanıyor. 

multiversitythejust3

Bu çizgi romanların ortaya çıkışı, Multiversity # 1’den hatırlayacağımız “Multiverse yok edici varlıkların” bir aracı olarak artık resmileşmiş durumda – The Just sayı olarak doğrudan bizi herhangi bir kesin sonuca, Earth 16’nın geleceğine ve hatta Gentry adı verilen bu varlıkların Earth-16’ya gelişine bile götürmüyor – fakat sayının son sayfasındaki bu sahne, ilk sayfalarda gördüğümüz ütopyanın sonu anlamına geliyor. 

Multiversity yoğun bir hikaye – ve one – shot’lar ilk bakışta birbirinden epey farklı gözükse, hikaye “ilerlemiyor” gibi gözükse de, ağır ama ciddi bir ilerleyiş var – bunun serinin sonunda bizi ne gibi bir sonuca ulaştıracağını görmek enteresan olacak. 

Devamlılık ve büyük bir DC hikayesi olarak bu noktada Multiversity’yi ele almak, veya kesin doğrular öne sürerek konuşmak pek mümkün değil. İşin aslı şu ki, yıllardır ciddi bir karışıklık / belirsizlik içinde devam eden DC Evreni / Multi – Evreni bu  durumu New 52 ile de aşabilmiş değil. Şimdi Convergence’ın duyurulması, bunun Multiversity ile bağının ne olacağının henüz bilinmemesi, bu konulara değinmeyi çok zor hale getiriyor. 

multiversitythejust1

Bu durumda en mantıklı tutum, belki de sadece kendi içinde birer hikaye / evren ve ağır bir ilerleyiş sunan Multiversity’nin yalnızca kendisinden keyif almaya bakmak. Grant Morrison’un kendi “Batman eşçinsel bir karakter” açıklamalarından tutun da, Multiversity’de ele aldığı kurguya kadar kendi kendisiyle bile dalga geçtiği, Neil Gaiman’ın Sandman’inden Marvel’ın Ultimatum hikayesi, çizgi romanların güncel durumundan grafik roman kavramının gerekliliğine kadar onlarca göndermeyle dolu olan bu seri, devamlılık açısından herhangi bir önem taşımasa bile okunmaya değer. 

Elbette, umudum DC Comics’in bir şekilde bütün bu hikayeleri tek çatı altında toplayarak sağlam bir “sonuç” sunması yönünde, ama bu olmasa bile, Multiversity en azından kendi içinde sağlam bir hikaye olarak okunmayı hak ediyor.