DC Comics İncelemeleri

Multiversity: Mastermen

Multiversity hikayesi yavaş yavaş sonuna doğru yaklaşırken, bir sayı geriden gelme geleneğini de sürdürerek, Multiversity: Mastermen’e de kısaca göz atmak istiyorum. Mastermen’in yayın sırası ve Multiversity’nin genel bir okuma listesi için Multiversity Okuma Listemize göz atabilirsiniz. 

Grant Morrison’un DC’nin – hiyerarşik anlamda – en önemli çizeri Jim Lee ile çalıştığı bu çizgi roman, bizleri Nazilerin II. Dünya Savaşı’nı kazandığı ve Superman’in (“Overman”) onlar adına çalıştığı bir paralel evrene götürüyor. Daha önceki Multiversity yorumlarımın da okunmuş olduğunu varsayarak Mastermen ile ilgili söyleyebileceğim en önemli şey şu: bu sayıyla birlikte, Multiversity’nin olağanüstü başarılı doğası bir ölçüde sona ermiş oluyor. 

Yanlış bir şey söylememiş olmak için bu dediğimi biraz açmak istiyorum. 

Birincisi, Multiversity’nin bir önceki sayılarının tamamı sanat eseri, hepsi çizgi roman başyapıtları da Mastermen bu kriterleri sağlamıyor gibi bir şey söylemeye çalışmıyorum. Bundan önceki çizgi romanları hepsi muhteşem kaliteli çizgi romanlar değil, fakat Multiversity’nin geneline baktığımızda, en az bir (ama çoğunlukla birkaç) açıdan kayda değer; Pax Americana gibi bir örnekte gerçekten sıradışı, ama Society of Super Heroes veya Thunderworld gibi örneklerde de farklı bir şeyler öneren, değişik tarzlar ve üsluplar deneyen bir tavır görüyoruz. Mastermen ise, bu açıdan çok fazla bir şey vaadetmiyor. 

İkincisi, diğer tüm Multiversity çizgi romanları çok iyi de, Mastermen çok kötü gibi bir eleştiri yapmıyorum. Mastermen kesinlikle kötü bir çizgi roman değil, sadece Multiversity’nin geri kalanına göre vasat kalıyor. Bunun tabi sübjektif bir değerlendirme olması da mümkün, zira internetin geneline baktığımda, bana katılan yorumlar gördüğüm gibi, Mastermen’e kendi kriterlerinin en yüksek notlarını veren yazarlar / siteler de görüyorum. 

multiversitymastermen03

Mastermen’de benim gördüğüm temel zaafın altında muhtemelen konu ve konunun işleniş seçimi yatıyor. Overman – Nazi Kahramanlar ve Nazi kontrolündeki dünyanın yanında, Earth-10’i konu alan bu çizgi roman DC Comics’in Quality Comics şirketinden satın aldığı karakterlere, başta Uncle Sam olmak üzere Freedom Fighters ekibine yoğunlaşıyor. Amerika ve Amerika’nın ideallerinin İkinci Dünya Savaşı’nda alt edildiği ve dolayısıyla oldukça negatif fikirler olarak görüldüğü bu dünyada, aslında tüm bu karakterlere getirilmiş hoş ve taze bir bakış açısı var; faşizmin resmi dünya görüşü olduğu bu evrende, Freedom Fighters aslında yalnızca bir grup terörist olarak görülüyor, ve bir anlamda öyle davranıyor.

Normalde daha tek boyutlu bir Amerikan kahramanı portresi çizen Uncle Sam için bu hoş bir dönüş olsa da, hikaye kurgusu içinde bu durum büyük ölçüde anlamını kaybediyor. Zira Uncle Sam’in Overman ve düzene karşı savaşının yalnızca başlangıcını takip edebiliyoruz. Multiversity’nin geri kalanında bir dergi içinde okunup bitirilebilecek, sadece sunulduğu kadarıyla okumaya değer hikayeler okurken, bu sefer kırk civarı sayfayla okuyucuyu tatmin etmeyen bir hikayeyle karşı karşıyayız.

multiversitymastermen04a

Bu da beni Multiversity ile ilgili, başından beri sorduğum soruya ve endişelendiğim konuya getiriyor. Multiversity gerçekten doğal ve kendi içinde anlamı olan bir çizgi romanlar bütünü mü? Yoksa DC’nin farklı paralel evrenleri üzerimizde test edip, ilgi çeken fikirler üzerinden yeni seriler üretebileceği bir deney mi? Morrison’un ikinci durumu fazlasıyla destekleyen açıklamaları elbette var, ama bütün serinin kendi içinde önemsiz olması da korkutucu bir ihtimal. 

Son derece dürüst olayım: Freedom Fighters ekibinin maceralarını daha detaylı okuyabileceğim bir Earth-10 serisi fikri, benim için kesinlikle kötü bir fikir değil. Zira bu sayı ilgimi çekiyor, merak uyandırıcı bir kurgu hazırlıyor, garip bir evrenden garip bir kesit sunuyor, ama işi bu noktada da bırakıyor. Evet, uzun bir seri olarak okumak fazlasıyla ilgi çekici olabilir, ama kırk sayfalık bir çizgi roman olarak o kadar da ilgi çekici değil.

Bu noktada Jim Lee’nin çizimlerinden de bahsetmek gerekiyor. Jim Lee son yirmi yıldır o kadar önemli bir figür ki, kendisinin tarzı bir anlamda artık Amerikan ana akımının temel tarzlarından biri olarak benimsenmiş durumda. Bu elbette kötü bir şey değil, fakat Multiversity gibi daha farklı stilleri, daha deneysel işleri de gördüğümüz, özellikle Thunderworld, Society, Pax Americana gibi eserlerde takip ettiğimiz çizimlerden sonra, Jim Lee biraz fazla “normal” kaçıyor. İlk çizgi romanlar, Multiversity eserleri içinde çizim açısından da bir farklılık beklentisi yaratmış durumda, ve en azından benim için, bu Mastermen’de karşılanmayan bir beklenti. Tabi bu, kayda değer ve akılda kalan sahneler olmadığı anlamına da gelmemeli.

multiversitymastermen2

Sonuç olarak, Mastermen’in kötü bir çizgi roman olduğunu söylemediğimi bir kez daha vurgulamak istiyorum. Yine eğlenceli, zeki, yer yer komik, yer yer de karakterleri ve onları yerleştirdiği kurguları sorgulayan bir çizgi romanla karşı karşıyayız. Beni rahatsız eden, birbirini takip eden “one-shot”lar olarak kurgulanan bir seri içinde, bu hikayenin bir “one-shot” içinde fazla bir anlam ifade etmediği gerçeği. Dört sayılık, altı sayılık, on iki sayılık bir serinin çıkış noktası, başlangıcı olarak gayet iyi olabilir, ama bir one-shot olarak tamamlanmışlık hissi vermiyor. 

Elbette,  alternatif bir İkinci Dünya Savaşı sonrası senaryosunu okumak isteyenler, Multiversity’nin geri kalanıyla ilgilenmeden tek başına okunabilecek bir hikaye arayanlar, aşırı karışık kurgulara girilmeden daha rahat, daha basit bir Morrison hikayesi okumayı hedefleyenler, rahatlıkla bu çizgi romandan da Multiversity’nin geri kalanı kadar keyif alabilir. Aynı şekilde, Mastermen’in, Morrison’un ve Multiversity’nin amacının, zaten yukarıda tanımladığım bir mantığın ilk halkasını yaratmak olabileceği de unutulmamalı.