Bağımsız Çizgi Roman İncelemeleri

Manhattan Projects # 011

mp11-coverManhattan Projects, 11. sayısıyla bizi bir önceki sayıda izlediğimiz Oppenheimer’ın iç dünyasından alıyor, ve hikayenin normal akışına geri döndürüyor.

Oppenheimer’a yoğunlaşan 10. sayıdan önce kaldığımız noktayı hatırlayacak olursak, Manhattan Projects ekibi, Rusların Star City ekibiyle birleşmiş, Başkan Truman’ın Illuminati’sine karşı verdiği savaşı kazanmış, kendilerine uygun yeni bir kukla başkan olan JFK’i getirmiş ve Rus tehdidine karşı sınırsız bütçe alarak araştırmalarını ilerletmeye koyulmuştu.

 

 

Bu sayıda da ekibimizin bu bütçeyle neler yapmayı planladıklarına tanık oluyoruz. Fakat bu sayının bir önemi daha var – aslında geçen sayının Oppenheimer’a yönelmesi gibi, bu sayı da daha çok Harry Daghlian üzerine yoğunlaşan bir sayı. Tabi ki geçen sayıdaki kadar abartılı bir anlatım – kişinin iç dünyasına yoğunlaşma yok, Hickman, hikayeyi ilerletirken bir yandan da Daghlian’ın orijinini ve Fermi’yle dostluğunun temellerini anlatmış.

Daha önce Daghlian’ı merak ettiğimi söylemiştim – o yüzden bu sayıda kendisinden bahsedilmesine sevindiğimi söyleyebilirim. Hickman’ın Oppenheimer’dan biraz uzaklaşması gerektiğini, serinin neredeyse tamamen onun üzerinden kurgulandığını da belirtmiştim. Bu sayı, bu döngüyü kırdığından güzel bir sayı. Hem Daghlian’ı tanıyoruz, hem de Fermi’yle arkadaşlığı üzerinden ekibin birbirleriyle olan dinamiklerini görüyoruz. Bunlardan belki de en önemlisi, Fermi’nin Oppenheimer’a güvenmiyor olması. Oppenheimer, ekibin geri kalanında da pek güven yaratmıyor gibi geliyor bana. Projelerini açıkladığı sahnede pek itiraz etmeseler de herkesin kafasında farklı bir algı oluştuğu belli. Wernher ve Ruslar roketlere yoğunlaşmak istiyorlar. Oppenheimer da ilk projesi olan Ares’le onları kırmıyor, fakat bir yandan da farklı bir ajandası olduğu belli. Özellikle de diğerlerine açıklamadığı projesi Charon’dan ötürü.

Projelerin isimleri mitolojik varlıklardan geliyor, hepiniz fark etmişsinizdir. Savaş tanrısı olan Ares, öncelikle Mars’ın ve daha sonra tüm galaksinin keşfini öngörüyor.  (Mars gezegeninin isminin, Yunan tanrısı Ares’in Roma mitolojisindeki karşılığından geldiğini de not düşelim.) Doğa anayı simgeleyen Gaia, insan hayatının radikal bir biçimde uzatılmasını, insan biyolojisini güçlendirmeyi amaçlıyor. Ateş ve yanardağların tanrısı Vulcan, diğer iki projeye sonsuz bir enerji sağlama planı. Yeraltında ruhları Hades’in yanına götüren bir varlık olan Charon’un ise nasıl bir proje olduğunu ise öğrenemiyoruz, bu yüzden simgelediği şeyi düşündüğümüzde Oppenheimer’ın nasıl bir şeytanlık peşinde olduğunu merak etmemek elde değil.

Daghlian ve Fermi’ye dönecek olursak, Daghlian üzerinden anlatılan insanların üzerinde yarattığı sevgi – korku hikayesi güzel bir kurgu olmuş. Fermi’nin de uzaylı olması ve bu yüzden Daghlian’a sempati duyması konusu da başarılı bir şekilde işlenmiş. Fermi’nin uzaylı olduğunu diğer ekip elemanlarının bildiğini sanıyordum, fakat bu sayıda bilmediklerini fark edince şaşırdım, oradan da ilginç bir şeyler çıkacak gibi.

Sonuç olarak, yine beğendiğim bir sayı oldu. Geçen sayı kadar farklı bir sayı değil, fakat serinin ilerlemesi gereken yol/tanıtması gereken karakterler açısından bir kilometre taşı olduğu söylenebilir. 12. sayıda görüşmek üzere.