Fransız Çizgi Romanları

Enki Bilal – “La Femme Piège”

Enki Bilal’in Nikopol Üçlemesi’ni incelemeye, ikinci albüm La Femme Piege, İngilizce adıyla “The Woman Trap”, ve Türkçe yayınlanan ismiyle “Tehlikeli Kadın” ile devam ediyoruz.

İlk albüm, Ölümsüzler Panayırı’nı bu yazıda değerlendirmiş, bu sayının temel olarak “birey”den çok, “kolektif”e yoğunlaştığı tezini ortaya atmıştım. Yani, Bilal serisinin ilk albümünde Nikopol’ün ve oğlunun (veya herhangi bir başka karakterin) iç dünyasına fazla yoğunlaşmıyor, 2023 yılının Distopik Paris’ini pek çok açıdan ele alıyordu.

Bu nedenle, Ölümsüzler Panayırı, daha “atmosfere dayalı” bir çizgi romandı. Aynı durum, “Tehlikeli Kadın”da devam etmiyor. Birincisi, Enki Bilal bir önceki sayıda yaratmaya o kadar emek sarfettiği Paris şehrini tamamen terk ediyor: Hikayemizin yeni kurgusal alanları, 2025 yılının Berlin ve Londra’sı. Bu şehirler de Paris’in nasibini aldığı “distopikleşme”den etkilenmişler, fakat Bilal bu şehirlerin kurgusunu Paris’i yaptığı gibi detaylı olarak incelemiyor.

Çünkü bu kez ağırlık “çevre”de değil, karakterlerin kendilerinde. Bir tarafta, yeni bir karakter olan Jill Bioskop’u görüyoruz. Birlikte olduğu, veya kendisiyle birlikte olmaya çalışan erkekleri öldürmek gibi enteresan bir huyu olan Jill, geçmişe yazılar gönderen enteresan bir gazeteci kişilik. Egzantirik kişiliği ve uyuşturucu hap bağımlılığı ile ön plana çıkan Jill, Tehlikeli Kadın’ın ana karakteri olarak karşımıza çıkıyor, ve beyaz teni – mavi saçları ile, Nikopol üçlemesinin en tanıdık simalarından biri.

Karakterlerin daha psikolojik olarak kurgulanmasıyla, Bilal’in yazım tarzı da değişiyor. Bir önceki sayıda sadece Paris şehri ve 2023’deki durum hakkında enteresan bilgiler vermek için, “informatif” bir rol üstlenen “caption”lar, bu ikinci albümde neredeyse tamamen ortadan kaldırılıyor, ve hikaye daha çok Jill Bioskop’un gazete makaleleri, günlükleri, ve diğer yazıları ile okuyucuya anlatılıyor.

Jill tarafından anlatılmayan tek bölümde ise karşımıza serinin ana karakteri Nikopol çıkıyor, bu kısa bölümde de zaten Nikopol Jill’e – Jill uyuşturucuyu fazla kaçırdığı için hiçbir şey hatırlamadığı anlarda – olanları anlatıyor.

Serinin ana karakteri Nikopol bütün bu olaylar içinde nerede?

İlk cildin sonunda, Horus ile birleşmesinin sonucunda tamamen deliren Nikopol, bu albümde karşımıza iyileşmiş, akıl sağlığını geri kazanmış bir şekilde çıkıyor. Kendisi ise, bu gerçeği bir türlü kabullenemediği gibi, bir de ilk albümün sonunda diğer Mısır Tanrıları tarafından sonsuz bir hapse mahkum edilen Horus’un Dünya’ya dönmeyi başarmasıyla yine kendisini bir maceranın içinde buluyor.

Oğlunun yönetimindeki Paris’ten ayrılarak, yeşil çizgili telepatik kedisi sayesinde Horus’u takip eden Nikopol, sonunda Jill’in de bulunduğu Berlin’e gidiyor. Burada Horus ile, kendi vücudunu kullanması karşılığında birkaç maddelik bir anlaşmaya varan Nikopol, kısa süre içinde Jill ile de yakınlaşıyor, ve ikisinin romantik mutlu sonu serinin ikinci albümünü de noktalıyor.

İkinci cilt, kesinlikle ilkine göre daha az atmosferik ve daha psikolojik bir kitap olarak kurgulanmış. Nikopol ile Jill’in psikolojileri, Nikopol’ün Horus ile iletişimi gibi daha kişisel konular ön plana çıkarılırken, politika, sosyal durum ve benzeri fikirler arka plana atılmış. Bu, böyle konuların hiç işlenmediği anlamına gelmiyor, fakat yine de ilk albümle kıyaslandığında çok daha arka plandalar.

Peki ikinci cildin başarılı olduğunu söylemek mümkün mü?

İlk yazıda da dediğim gibi, özellikle bir arada kurgulanmış serileri belki de bir bütün olarak değerlendirmek daha doğru, bu yüzden bütün Nikopol Üçlemesini ayrıca değerlendireceğim bir yazı yazacağım, fakat ikinci cildin de genel olarak iyi yanları olduğunu söyleyebiliriz.

Odak noktanın karakterler olduğu bir çizgi romanda da, bu “iyi yanlar”ın büyük çoğunluğu Jill Bioskop karakterinin enteresanlığından kaynaklanıyor. Yazıları, bakış açısı ve uyuşturucu buhranları ile Jill, son derece okunabilir bir karakter olarak karşımıza çıkıyor, ve kendisine yaklaşanları öldürmek gibi sürrealist (hatta abüsrt) denebilecek huyu nedeniyle bu karakteri okuması daha da heyecanlı hale geliyor. Yaptıklarından sonraki inanılmaz soğukkanlı tavırları ve daha sonra kullandığı hapların da etkisiyle yaşadığı abartılı “Lady Macbeth” sendromu da, Jill’i oldukça keyifli bir karakter haline getiriyor.

Bu da, Jill’in neden serinin en popüler karakterlerinden biri olduğunu açıklar nitelikte.