DC Comics İncelemeleri

Darkseid War

DC Tarihi kapsamında Darkseid War hikayesinin basit bir özetini burada paylaşmıştım. Bu yazıda, serinin artılarına ve eksilerine, bir başka deyişle, beş sene boyunca DC Comics’i tanımlayan New 52 sürecinin nasıl tamamlandığına bakmaya çalışacağım.

İdeal olarak bu yazının yalnızca Justice League #40 ile Justice League #50 arasını ele alması gerekir, ancak Darkseid War ile Rebirth arasındaki organik bağdan dolayı, bazı yorumların Rebirth’i de kapsayabileceğini önceden belirteyim.

Rebirth hakkında daha fazla bilgi almak için, şu yazıya göz atabilirsiniz.

Öncelikle şunu söylemek istiyorum. Eğer seriyi kendiniz okumadıysanız, ve sadece benim yazdığım kısa özete baktıysanız, Darkseid War bu özetin yansıttığından çok daha iyi bir seri, bunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Serinin en büyük sorunu şu: “Darkseid vs. Anti – Monitor” gibi bir senaryoyla yola çıkıyor, ama hikaye kesinlikle bununla sınırlı kalmıyor. Anti-Monitor Mobius haline geldiğinde olanlar, JL üyelerinin kazandığı güçler, Grail ve Myrina Black karakterleri, eski hikayelerden arta kalan noktalar, vesaire derken, hikaye bize söz verdiğinden çok daha fazlasını sunuyor.

Bu hem iyi bir şey, hem de kötü bir şey.

İyi bir şey, çünkü elli sayılık New 52 JL serisine baktığınızda, ucu açık, ortada, cevapsız bırakılan pek bir şey kalmıyor. Belki Martian Manhunter’ın takıma katılıp sonra ayrıldığı dönemden bahsedilebilir, ama bu hem eskiye dönük bir olay, yani biz JL’yi okumaya başlamadan önce yaşanıyor, hem de ilerleyen süreçte bu konuya değinmemek için bir sebep yok. Kısacası, Geoff Johns JL’de anlatmaya başladığı hikayeyi büyük ölçüde bütün açılardan bitiriyor, bu da son derece pozitif bir durum.

Ama “fazla şey” yüklemek de tabi hikayeyi dağıtıyor. Darkseid War vs. Anti – Monitor, öyle yabana atılacak bir konsept değil – üzerine yüzlerce sayılık bir crossover çıksa kimsenin yadırgamayacağı bir olay.

Bu seride ise Darkseid zaten hızlı bir şekilde ölüyor, sonra işler bağlanıyor da bağlanıyor: Anti – Monitor’un Anti – Monitor olmayan haliyle savaşmaya, daha sonra tanrısal güçler kazanan Justice League’e, sonra Grail’e, oradan Forever Evil’dan arta kalanlara, oradan Superwoman’ın bebeğine, oradan yeni bir Darkseid çıkmasına…

Kesinlikle yanlış anlaşılmasın: Geoff Johns tüm bunları benim özet yazısında özetlemeye çalıştığımdan çok daha iyi sunuyor. Ama yine de, okuyucu olarak belli noktalarda Captain Marvel’ın şu dediklerini söylememek pek mümkün değil:

Tabi bu biraz yaşanması gereken bir çelişki. Eğer bu seri sadece DC çoklu evreninin iki devi ile alakalı olsa, bu sefer de “E abi tamam da, bilmem ne bilmem ne konuları hiç cevaplanmadı…” diye eleştiri yapıyor olabilirdik.

Burada objektif kalacağımı düşündüğüm tek durum, Grail ile Myrina Black’in hikayenin zayıf karakterleri olmaları. Sonradan yaratılan, daha önce tanımadığımız bu kişilerin, bir anda böyle bir serinin ana karakterleri haline gelmesi, hatta bu ikilinin neredeyse Darkseid’dan daha çok rol oynaması, bence pek mantıklı değil.

 

Aynı şekilde, kafa karıştırıcı bazı meseleler de var. DC Evreni’nin “yapısına” göre, ve örneğin, son yayınladıkları Multiversity serisindeki haritalara göre, DC Multiverse’ü içinde yalnızca bir Darkseid, yalnızca bir Apokalips olması gerekiyor. Bu seride gördüğümüz pek çok şey ise, Earth 2 kapsamında bu karakterler hakkında gördüklerimiz ile çelişiyor. Bunun spesifik bir açıklaması, net bir cevabı var mı; bu soru “evren devamlılığı geekleri” hariç herhangi birini ilgilendirir mi, bilmiyorum, ama bence dikkat çekilmesi gereken ilginç bir nokta.

Yine kişisel kafa karışıklığı yaşadığım noktalardan bir başkası ise yayın formatı. Daha önce birkaç yerde söylediğim gibi, ben kendi “ana serisi olmayan”, kendi içinde devam eden eski usül event’leri seviyorum. Ancak Darkseid War gibi bir hikayenin bu şekilde sunulması da belli açılardan tuhaf.

Örneğin, Trinity War, yine çeşitli seriler üzerinden ilerleyen bir crossover, ve Forever Evil’a yol açıyor. Forever Evil’ın, uzun vadede, yalnızca Anti – Monitor’e bir giriş olduğunu öğreniyoruz. Ancak Forever Evil kendi içinde ana serisi olan bir seriyken, Anti – Monitor’u getiren seri, Justice League dergisi içinde veriliyor.

Keza Convergence sırasında yaşanan olayları gözlemlerken Anti – Monitor ile Metron arasında geçen bir konuşma var:

Daha sonra yaşanacak olayların önemini, ve “Convergence’ın önemsizliğini” vurgulayan bu cümle tamam; ama o zaman neden Convergence’ın kendi serisi var, Darkseid War’un yok?

Dediğim gibi, kişisel tercih açısından, bence böyle olması daha iyi. Ama belli açılardan da mantıksız bir durum olduğu ortada.

Bunun bir olası açıklaması, ve benim seriyle ilgili son kez tekrar etmek istediğim şey, Darkseid War’un Justice League’in son sayıları olması. “JL Finali”nin, bir hikayeye ayrılabilecek en üst noktalardan bir tanesi olarak görülmesi imkansız değil, ve yazının başından beri değindiğim gibi, Geoff Johns’un buradaki asıl başarısı da elli sayı boyunca yazdığı seriyi tatmin edici bir sona ulaştırması.

Bir tarafta bir dönemi bitirirken, diğer tarafta gelecek hikayelere açık kapı bırakmak, ve bunu geçmişten fazla soru işareti bırakmadan yapmak, herhalde elli sayılık bir sürecin en tatmin edici “finallerinden” biri olmalı.