Marvel Comics İncelemeleri

Captain America: Winter Soldier

caws1

Captain America serisinin ikinci filmi, “Captain America: The Winter Soldier”, önümüzdeki günlerde vizyona girecek. Biz de film vizyona girmeden aynı ismi taşıyan çizgi romanı şöyle güzelce bir masaya yatıralım, AltEvren okurlarını çizgi romandan bihaber olarak sinema salonlarına göndermeyelim diye düşündük.

Film henüz vizyona girmemiş olsa bile, çizgi romana göre ciddi farklılıklar içereceğini tahmin edebiliriz. Bunları birebir bilmemiz elbette zor, ama yazıda – en azından çizgi roman açısından – spoiler vereceğimi belirteyim. Eğer filmin (veya çizgi romanın) konusunu az çok biliyorsanız bu spoiler miktarı fazla değil, ama sinemaya gerçekten hiçbir şey bilmeden gitmek istiyorsanız yazının geri kalanını okumamanızı tavsiye ederim.

Winter Soldier serisi aslında Captain America’nın II. Dünya Savaşı’nda ölen yardımcısı / yakın dostu Bucky’nin geri dönüşünü anlatan, ve toplamda on üç sayı süren bir seri. Bucky’nin geri dönüşü, aslında çizgi roman dünyası içinde çok önemli bir olay, ve hikayenin daha sonra sinemaya uyarlanacak olmasından bağımsız olarak, Winter Soldier serisi de çok önemli bir seri.

Neden?

Çünkü Bucky, “ölüm” ve “geri dönüş” mantığının domine ettiği Amerikan süper kahraman çizgi romanları içinde, “asla ölümden geri dönmeyeceği” iddia edilen üç karakterden biri. Bucky’nin ölümü, onsuz geçirdiği tam kırk bir yılda Steve Rogers için büyük bir pişmanlık, üzüntü ve stres kaynağı olarak kalıyor ve – daha tanıdık bir örnek vermek gerekirse – amcası Ben’in Peter Parker üzerinde sahip olduğu etkiyle kıyaslanabilecek bir etki oluşturuyor. Bu yüzden, Jason Todd – Uncle Ben – Bucky üçlemesindeki karakterlerden birinin geri dönüşüne ayrılan bir hikaye fikri, başı başına sıkıntılı bir konsept.

Bunun üstüne bir de çizgi roman tarihine hakim olmayan ve Bucky isminin hiçbir şey ifade etmeyeceği okurlardan, mevcut statükoların ne pahasına olursa olsun korunmasını vatan savunurmuş gibi savunan “fan”lara uzanan bir okur yelpazesini tatmin etme gerekliliğini düşünürseniz, Winter Soldier aslında “başarılı” olması imkansız bir seri gibi gözüküyor. Bir başka deyişle, Brubaker hem Bucky’nin kim olduğunu bile bilmeyen okurları, hem de onun geri dönüşünü kabul etmemeye son derece hazır okurları tatmin etmeye çalışıyor.

caws5

Bu iki görevi de başarıyla tamamlıyor olması, sanırım Winter Soldier serisinin en başarılı özelliği olarak gösterilmeli.

Dediğim gibi, fazla spoiler verip, seriyi okumak isteyenlerin hevesini kaçırmak istemiyorum. Ama Bucky’nin geri dönüşüne biraz değinmeden, bu seriyi incelemenin de pek bir mantığı yok.

Brubaker, Bucky’nin geri dönüşünü şu şekilde kurgulamış: Bucky’nin ölmesine,  Captain America’nın ise yıllarca bir buz kütlesi içinde donmuş olarak kalmasına yol açtığını sandığımız patlama,  (tabi ki) onu aslında öldürmüyor. Patlamanın şiddetiyle bir yerlere savrulan kahramanımız, tek kolu kopmuş ve hafızasını kaybetmiş halde Ruslar tarafından bulunuyor.

Rusların meşhur gizli örgütü KGB, Bucky’nin kopan kolunu metal bir kolla değiştirerek, onu özellikle Amerika’ya karşı kullanılacak ölümcül bir casus haline getiriyor – ve böylece, yıllar boyunca ölü olarak bildiğimiz Bucky’nin hiçbir zaman ölmediği, “Winter Soldier” adı altında Sovyetler Birliği için çalışmakta olduğu anlaşılıyor. Yalnız, Winter Soldier işinde o kadar iyi ki, kendisinin varlığını duymuş olan ufak bir azınlık bile, onu sadece bir “Soğuk Savaş efsanesi” olarak görüyor – hatta ve hatta, Ruslar onu “harcamamak” için yalnızca kendisine layık bir görev varken uyanık tutuyorlar. Bu dönemler dışında, Bucky uyutuluyor, ve böylece – tıpkı Captain America gibi – 2000’li yıllara gelindiğinde bile, aşağı yukarı genç bir adam olarak gözükmeye devam ediyor.

caws6

Elbette, “Bucky’nin geri dönüş hikayesi” olarak tanımlayabileceğimiz Winter Soldier’ın, tüm kurgusu bundan ibaret değil, zira asıl olay Bucky’nin hayatta kalmış olduğu gerçeğinden ziyade, yeniden eski ortağı Captain America’yla karşı karşıya gelmesi. Bu da, bizi Red Skull’dan Nick Fury’ye, Wolverine’den (Marvel filmlerinde “Tesseract” olarak gördüğümüz) Cosmic Cube’a kadar uzanan bir hikaye mantığına götürüyor.

Yaşanan olaylarla ilgili daha fazla bilgi vermeyeceğim – ama Brubaker’ın Winter Soldier hikayesinin altına girdiği yükü fazlasıyla taşıyan bir hikaye olduğunu söylemek zorundayım. Steve Rogers’ın Bucky’nin dönüşü karşısında yaşamasını bekleyeceğimiz duygusal bunalım, eski dostunun inandığı her şeye karşı savaşan bir figür haline gelmiş olmasından dolayı duyduğu üzüntü ve pişmanlık, eser boyunca devam eden yer yer politik, yer yer noir hava ve hem günümüzde ilerleyen, hem de flashback’lerle sunulan hikayenin kalitesi, Winter Soldier’ı son zamanlarda yazılmış en iyi süper kahraman çizgi romanlarından biri haline getiriyor. 

caws2

Bucky’nin “geri dönüş” olduğu kadar, “yeniden yaratılış” olarak da tanımlanabilecek bu yeni hali;

hem bu hikayenin başarılı olmasının, hem Winter Soldier’ın Marvel Evreni’ne entegre edilmesinin, hem de okuyuculardan kabul görmesinin en önemli nedenlerinden birisi.

caws3

Bahsettiğim flashback sahneleri; hem çizimleri, hem renklendirmeleri, hem de hikayeleriyle, gerçekten takdire şayan sahneler. Öyle ki, çizgi romanın yalnızca bu boyutu bile, normal şartlarda kafa karıştırıcı olmasını bekleyebileceğimiz bir hikayeyi hem “Bucky / Winter Soldier” karakterine, hem de doğrudan Captain America’ya başlanabilecek bir nokta olarak öne çıkarıyor.

Ama bütün bunların yanında, bence bu çizgi romanın övülmesi gereken çok önemli bir boyutu var: Captain America: Winter Soldier, evet, kesinlikle başarılı bir çizgi roman, ama aynı zamanda, pek çok açıdan tipik bir 2000’li yıllar süper kahraman çizgi romanı.

Bu tanımı (“2000’li yıllar süper kahraman çizgi romanı”) düşündüğümüzde genellikle negatif şeyler düşünüyoruz: Birbirlerinin serilerine musallat olan aşırı popüler karakterler, karakterlerin geçmişlerinin anlamsızca birbirlerine bağlanması, ölümler, ölümden geri dönmeler, retcon’lar… Winter Soldier tüm bu öğeleri içeriyor, ve buna rağmen ciddi bir kalite yakalamayı başarıyor.

caws4

O yüzden, elimizdeki sadece tüm zamanların en iyi Captain America hikayelerinden biri değil, aynı zamanda modern çizgi romanların tüm gerekliliklerini karşılarken, nasıl kaliteli bir iş yapılabileceğinin de çok sağlam bir örneği.

Filmin bu hikayeden esinlenmesi bir yana, Captain America: Winter Soldier sadece kendi kalitesi için okunması gereken bir çizgi roman. Yazar takımı, yalnızca Bucky karakterini – beklentileri çok aşarak – Marvel Evreni’ne geri getirmekle kalmıyor, üstüne üstlük süper kahraman türünün (örneğin, sitemizde sık sık övdüğümüz Hawkeye serisinde olduğu gibi) sınırları fazla zorlanmadan, nasıl harika hikayeleri mümkün kılabileceğini de müthiş bir şekilde gösteriyor, ve tüm bunlar, Winter Soldier’ı, kaçırılmaması gereken bir çizgi roman hikayesi haline getiriyor.

Not 1: Eğer yazıyı okumadan / okuduktan sonra seriyi de okumak isterseniz, takip etmeniz gereken okuma sırası şöyle:

Captain America (vol. 5) # 1-9

Captain America (vol. 5) # 11- 14

Not 1.1: Onuncu sayıyı elbette araya sıkıştırabilirsiniz, fakat o sayı bu dönemde devam eden House of M hikayesine bağlanıyor, ve House of M sırasında yaratılan paralel evrende geçiyor. O yüzden, onuncu sayının hem bu hikayeyle bir alakası yok, hem de House of M hikayesine aşina değilseniz kafa karışıklığı yaratma ihtimali çok yüksek.

Not 2: Captain America: Winter Soldier, kendi içinde olup biten bir hikaye olmakla beraber, aslında Ed Brubaker’ın uzun soluklu Captain America macerası içinde sadece bir bölüm. Eğer bu seriyi okuyup beğenirseniz, ne olup biteceğini bilmenize rağmen en azından The Death of Captain America hikayesine kadar okumanızı şiddetle tavsiye ederim.