Marvel Comics İncelemeleri

Avengers vs. X-Men #10

Geçtiğimiz sayılarda, “Phoenix Five”lıktan “Phoenix Two”luğa düşen X-Men tarafı, yavaş yavaş Phoenix üzerindeki kontrollerini kaybetmeye başlamış; iyice yenilmiş ve dağılmış  olan Avengers tarafı da mistik K’un Lun şehrine giderek orayı karargah edinmişti.

Dokuzuncu sayıda ise, Spider-Man’ın büyük fedakarlığı sonucunda Magik ve Colossus’un da Phoenix Force’u kaybetmelerinden sonra, daha da güçlenmiş olan Cyclops, sonunda K’un Lun şehrini keşfetmiş, ve Hope’un kendisine teslim edilmesini talep etmişti.

 

Onuncu sayıyı, doğrudan dokuzuncu sayının bıraktığı noktadan açıyoruz. Iron Fist, Hope’un kaçabilmesi için Cyclops’u oyalamaya çalışıyor, fakat hem o, hem de olaya ondan sonra dahil olan Iron Man, Cyke’ı durdurmak konusunda herhangi bir başarı elde edemiyorlar.

Bu sahneleri gördükten sonra, sırasıyla bir önceki sayının geçtiği Rusya’ya ve Utopia’ya dönüyoruz. Rusya’da, Charles Xavier Captain America’nın Avengers ile birlikte gelme teklifini – artık öğrencilerini yalnız bırakamayacağı gerekçesiyle – reddediyor. Biraz daha rahatsız edici olan Utopia sahnesinde ise, artık Phoenix ile ne yaptığını bilmeyen Emma Frost’un, Utopia’daki tüm mutantları kendine tapmaya zorlamasını ve kendisine karşı çıkan Magneto’yu da terslemesini görüyoruz.

Bu iki sahneden sonra, K’un Lun’a geri dönüyoruz. Hope, Iron Fist’in kendisine bulmasını söylediği Lei Kung’u bulur ve ondan ne yapması gerektiği konusunda bilgi almaya çalışırken; Hawkeye, Thor ve Thing de Iron Fist ile Iron Man’in başaramadığını yapmaya çalışarak Cyclops’u durdurmaya çalışıyor. Cyke, bu üç Avenger’ı da rahatlıkla alt ederken, sayının en önemli olaylarından biri gerçekleşiyor, ve Lei Kung ile Hope, bir anda devasa bir ejderha ile Cyclops’a saldırıyorlar.

Tam “Oley! Avengers vs. X-Men serisi mükemmel ilerliyordu, gerçekten de tek eksiğimiz ejderhaydı!” diye tepki vermeye hazırlanırken, bu ejderha olayının aslında bir mantığı olduğunu; bir anda çıkıp gelen bu ejderhanın da, başta New Avengers serisiyle, daha sonra da Avengers vs. X-Men’le sürekli Phoenix Force’a bağlanan Iron Fist mitosunun temel yapı taşı olan ve “Iron Fist”lere gücünü veren Shao Lao olduğunu görüyoruz.

Shao Lao’nun zamanında Phoenix’i bile yendiği gibi bir bilgi aldıktan sonra (ki buna yorumlarda değineceğim) Cyclops ile ejderhanın mücadelesini görmeye başlıyoruz – fakat bu mücadeleyi de sonunda Cyclops kazanıyor.

Tam Hope ile Lei Kung bu sefer kurtulamayacak derken, ufak bir twist daha geliyor, ve Hope bir şekilde (tıpkı diğer mutantların gücünü kullanabildiği gibi) Cyclops tarafından etkisiz hale getirilmiş olan ejderhanın gücünü kullanıyor. Bu anlık dikkat dağınıklığından faydalanarak Scarlet Witch’in ve diğer Avenger’ların yanına kaçan Hope, Cyclops’u da bu takımın üstüne çekiyor, ve daha önce güçleriyle Phoenix Five’a sıkıntı çıkartmayı başaran Scarlet Witch bir kez daha güçlerini kullanıyor.

Fakat bu sefer, daha güçlü hale gelmiş olan Cyclops karşısında, onun özellikleri de herhangi bir işe yaramıyor. Sayının asıl önemli olayının sonuna bırakıldığını da, işte bu noktada anlıyoruz.

Hope, bütün olayların getirdiği baskı ve stresle, “Yeter artık!” şeklinde bir nara atıyor, ve bunu yaptığında – tıpkı Phoenix Force dünyaya gelmeden zaman zaman Hope’un Phoenix özellikleri göstermesi gibi – etrafında ateşler oluşuyor. Tam bu sırada, Cyclops’un Phoenix özellikleri de, kısa bir süreliğine, ortadan kalkıyor. Yani, çok kısa bir süreliğine olsa da, bir an için Phoenix Force Cyclops’dan Hope’a geçmiş gibi gözüküyor. Cyclops düzelir düzelmez, Hope “Hiyaaa!” şeklinde K’un Lun ruhuna uygun ikinci bir nara daha atarak Cyclops’u yumrukluyor –ve yazarların “Chaos Punch” – “Kaos yumruğu” olarak tanımladığı bir özelliği ilk kez kullanarak, Cyclops’u Ay’a – evet, Ay’a – gönderiyor!

Avengers vs. X-Men # 10’u da, bu şekilde noktalıyoruz – Cyclops Ay’da uzun süre kendine gelemiyor, ve yeniden ayakta durabilmek için bile, Phoenix Force’un gücüne rağmen, tam bir saat dinlenmesi gerekiyor. Cyke sayının sonunda “daha fazla güce ihtiyacı olduğunu” ve bunun için de “Emma’ya ihtiyacı olduğunu” söylerken, Tony Stark da biraz önce gerçekleşen olayları Captain America’ya anlatıyor, ve gülümseyerek, “Hope’un Cyclops’un kıçını bir güzel tekmelediğini, ve bunun nedenini de bildiğini” söylüyor.

Yorumlar 

Sekizinci ve dokuzuncu sayıların ardından, bu sayıda seri açısından gerçekten kritik bir şeylerin olması bir nevi kaçınılmazdı, ve böyle de olmuş. Bu sayı, dürüst olmam gerekirse, beklediğim kadar “action – packed” ol(a)masa da, temel olarak çok önemli bir konuyu işliyor: İbrenin X-Men’den Avengers’a doğru dönmesi.

Bundan sonra, kalan iki Phoenix’li X-Men üyesi etkisiz hale getirilerek “Avengers temiz bir şekilde “Avengers vs. X-Men” savaşını kazandı” sonucuna mı bağlanır, Hope’un Phoenix ile bir şeyler yapması mı sağlanır, iki taraf bir şekilde birleşerek beraberce Phoenix’e mi dalarlar, bunları bilmiyoruz, fakat şu an açık ve net olarak gözüken bir şey var ki, X-Men’in bu savaşı “üstün” götürdüğü dönem tam olarak bitmiş bulunuyor.

Sayının genel incelemesine gelecek olursak, yazar Brubaker’ın da, Kubert’ın da serinin ortalamasında işler çıkarttığını söylemek mümkün. “Storytelling” çok kuvvetli değil, diyaloglar çok kuvvetli değil, fakat AvX’de gördüğümüz bazı diğer yazar arkadaşların işlerine kıyasladığınızda, kesinlikle eleştirmeye gerek yok. Kubert’ın çizimleri de geçtiğimiz sayıdaki gibi, göze batacak, rahatsızlık verecek bir özelliği yok.

Geçtiğimiz sayıda, Hope’un eğitiminin mantıksızlığına takılmıştım, bu sayıda da şu ejderha olayına takılmak istiyorum. Şimdi, durup dururken K’un Lun’dan ejderha çıkması konsepti, AvX’i tie-in’leriyle birlikte takip ediyorsanız, aslında mantıklı bir durum. K’un Lun ve Iron Fist mitosu üzerine sayılar harcanmışken, saçma olan bu mitostan herhangi bir öğe görmememiz olurdu.

Benim kafama takılan, Shao Lao’nun ortaya çıktığı sahnelerdeki caption’ların birisinde, “Uzun zaman önce Phoenix’i bile yendiği rivayet edilen Shao Lao (…)” şeklinde bir tanıtım yapılması.

Bu caption nedeniyle, yani Shao Lao’nun zamanında Phoenix’e rakip bir güç olduğu fikri nedeniyle, aslında öyle olmasa da, “birden bire hikayeye ejderha dahil edilmiş” gibi bir durum ortaya çıkıyor. Bu caption’da yazılan şey, biraz daha detaylı olarak Iron Fist’e ayrılan o kadar dergiden birinde anlatılsaydı, hiç olmazsa Shao Lao’nun ortaya çıkışı da okurların daha hazır olduğu, daha heyecanla beklediği bir an olurdu, ve o sahne bu kadar iğreti durmazdı.

Yine de, dediğim gibi, Iron Fist’e ayrılan yeri düşünürsek o kadar da büyük bir sorun değil bu.