Arrow, durgun geçen 15. Bölümünden sonra, DC sinematik evreninin temellerini TV’de atmaya devam ediyor ve Task Force X/Suicide Squad’ı (İntihar Mangası’nı) kanlı canlı karşımıza çıkarıyor. ARGUS yöneticisi Amanda Waller tarafından oluşturulan, John Diggle önderliğindeki Manga, Deadshot, Shrapnel, Bronze Tiger ve Lyla Michaels’tan oluşmakta.
Bunlardan Shrapnel bölümün başında harcanıyor ve Bronze Tiger biraz ikinci planda kalıyor, fakat diğerlerine tek tek değineceğim. Başlamadan da şunu belirteyim, Suicide Squad DC’nin önemli takımlarından biri ve çizgi romanlardaki elemanları saymakla bitmez, o yüzden daha çok dizideki elemanlarına değinmek mantıklı olur diye düşünüyorum.
Öncelikle Waller’ın Mockingbird kod adı çizgi romanlardan gelen bir durum, ki kendisinin bu ismi Lex Luthor’dan devraldığını not edelim. Marvel’da da bir Mockingbird var işin komik tarafı. Diggle’ın kod adı olan Freelancer ise diziye özgü bir ad sanıyorum, fakat DC’de “Freelance” isminde, siyahi bir kötü karakter olduğunu da belirteyim. Açıkçası Diggle’la çok alakası yok kendisinin galiba, ki zaten Diggle da ayrı bir karakter olarak çizgi romanlara taşındı.
Bir parantez de Lyla Michaels’a açmak lazım. Bölümde de gördüğümüz üzere Lyla’nın kod adı Harbinger (Türkçesi “Haberci” gibi bir anlam taşıyor, gelecek bir olayı haber veren kişi anlamında) ve aslında kendisi de bir DC karakteri. Green Arrow’la çok bir geçmişi olmayan bu karakter, çizgi romanlarda Wonder Woman’ın da dahil olduğu Amazon’lardan ve Supergirl’le de yakın ilişkileri var.
Sırf Harbinger’a bakarak bile Arrow’un DC evrenini kurmakta ne kadar önemli olduğunu görebiliriz sanırım. Her ne kadar uzak bir ihtimal de olsa, Wonder Woman’ın bir sonraki Batman/Superman filminde görüneceğini bildiğimizden ve Wonder Woman’ın çizgi romanlarda ARGUS’la ilişkilerinden dolayı Lyla’nın ileride Wonder Woman’a bir bağlantı noktası oluşturma ihtimali bence var. Supergirl de keza doğru düzgün sinemaya aktarılamamış süper kahramanlardan. DC’nin bu geniş karakter arşivi düşünüldüğünde gelecek TV dizileri ve filmleri için siz de heyecanlanmıyor musunuz?
Bir başka parantez de dizinin başındaki büyük sürprizimize açalım. ARGUS’ta Deadshot ve diğer Manga elemanlarının tutulduğu hapishanede çılgın bir kadın sesi dikkatinizi çekmiştir. “Yardıma ihtiyacınız var mı? Ben eğitimli bir terapistim!” diyen hani? İşte o ses, doğru tahmin ettiniz, Harley Quinn’e ait! Bir sonraki bölümümüzün adının “Birds of Prey” olacağını düşündüğümüzde yine heyecanlanmamak işten değil açıkçası. Hemen Harley’i konuya bağlarlar mı, yoksa bizi heyecanda bırakıp ilerisi için mi düşündüler bilmiyorum ama (çok yüksek ihtimalle ikincisi), en azından Huntress’ın döneceğini ve Black Canary’yle karşılaşacağını biliyoruz. Her nasıl olursa olsun, Joker’in yavuklusunun sesini Arrow’da duymak çok ilginç bir deneyim oldu açıkçası.
Bu parantezleri açtıktan sonra tekrar konumuza dönüyorum. Diggle’ın ve Lyla’nın Afganistan’da korumakla görevli olduğu savaş lordu Gholem Qadir hikayemize önemli bir şekilde dahil oluyor. Kendisi Avrupa’daki Markovia adlı kurgusal ülkede yaşıyor ve kimyasal silah olarak kullanılan bir sinir gazını ele geçirmiş görünüyor. Bu bölümde öğrendiğimiz üzere de daha öncesinde Merlyn’in prototip deprem cihazını da ele geçirmeye çalışan kendisiymiş. Açıkçası dizideki önceki kurguların bu şekilde birbirine bağlanmasının hoşuma gittiğini söyleyebilirim.
Diggle ve Manga bu sinir gazını ele geçirmek üzere bir intihar görevine gönderiliyor. Sinir gazının taşınabilir boyutlarda olmadığını bilen Waller’ın kendilerini hakikaten harcamaya hazırlandığını anlayan Diggle, kardeşinin katili Deadshot’ı da kurtararak operasyonu tehlikeye sokuyor. Sonradan Waller olayı toparlasa da diplomatik bir krizi engelleyemiyor. Waller bu bölümde Manga’nın elemanlarını rahatlıkla harcamasıyla ve anlayamadığımız amaçlarıyla biraz Agents of SHIELD’ın Victoria Hand’ini hatırlattı niyeyse, bunu da belirteyim.
Diggle-Deadshot ilişkisine de bir değinmek gerek. Daha öncesinde de Rusya’da beraber çalışmak zorunda kalan ikilinin ilişkisi, her ne kadar Diggle Deadshot’ın kardeşini öldürmesini tam affetmemiş de olsa, bu bölümde Deadshot’ın tüm bu kiralık katil işlerini kızı için yaptığını öğrenmesiyle çok ilginç bir noktaya geliyor. İleride yine beraber çalışmalarını izleyebiliriz bence, çok farklı bir dinamik kuruldu bu ikili arasında. Deadshot diziye şaşırtıcı bir şekilde uyumla entegre oldu bence. Bundan dolayı kendisini oynayan aktörün başarısı önemli bir faktör.
Fakat bana kalırsa asıl dizinin en çok geliştirilen karakterlerinden biri Diggle oldu. Kendisinin diziden sonra çizgi romanlara da aktarılmasından bu karakterin sağlamlığı konusunda bir fikir edinebiliriz sanıyorum. Bu yüzden Diggle odaklı bir bölüm izleyince hiç sıkılmadım açıkçası, Ollie’nin Slade’i arayışı bu bölümde çok arka planda kaldı. Fakat bölüm sonunda Ollie’nin Waller’la bir araya gelmesi güzel bir kurgulama oldu, özellikle de Deathstroke isminin dizide ilk telaffuzuyla. 
Arkadaş bu arada ne İstanbul’muş ya! Agents of SHIELD’ın geçen incelemesinde de bahsetmeyi unuttum fakat oradaki “İstanbul’dan yolculuk nasıldı?” parolasından sonra burada da Waller’ın ağzından Deathstroke için “Macau’dan İstanbul’a, oradan Lisbon’a arkasında bir çok ceset bıraktı.” lafını duymak bir garipti.
Son olarak Diggle’ın kardeşini öldüren HIVE örgütüne değinmek gerek. Daha önce de bahsi geçmişti fakat bu bölümde bir kez daha değinilmesi yavaş yavaş Diggle’ın kardeşinin ölümü meselesini gündeme getireceklerinin habercisi. Çizgi romanlardaki HIVE elemanlarından bahsetmem ise her ne kadar muhtemelen dizide çok farklı kurgulanacak da olsa belki biraz spoiler durumu yaratabilir, o yüzden ona değinmeyeyim, merak ederseniz de araştırmasını size bırakayım.
Yine ilginç bir Arrow haftasıydı. Haftaya “Birds of Prey” incelemesi ile görüşmek üzere sevgili okurlar.
Arrow ve Agents of SHIELD incelemelerimizin yazarı Ekin Köker’i Twitter’dan takip edin: twitter.com/EkinKöker