DC Dizileri

Arrow S02E10

Arrow_S02E10_Oliver-FelicityŞehirde yeni bir kötü adam var! Arrow’un 2. Sezon 10. Bölümü temel olarak DC evreninden bir başka kötü adamın Starling City’yi terörize etmesini ve takımımızın kendisini durdurmaya çalışmasını konu alıyor. Mark Scheffer ismindeki bu yeni kötümüz Shrapnel (Şarapnel) kod adıyla bilinmekte. Arrow’un gerçekçilik akımını takip etmesiyle Şarapnel de çizgi romanlarda göründüğünden oldukça farklı bir biçime bürünmüş durumda. Çizgi romanlarda organik metaldan yapılmış, süper güçlü bir kötü olan Şarapnel, dizimizde kanlı canlı, normal bir insan görünümünde (etrafı bombalamayı seven bir psikopata ne kadar normal denilebilirse tabi).

Şarapnel bombalama içgüdüsünü politik sebeplerin arkasına saklasa da kendisini oynayan aktör bu perdenin arkasındaki kötücül ruhu yansıtmayı çok iyi başarmış. Arkasına saklandığı politik sebeplerin ve bağlı olduğu “Movement” adlı hükümet karşıtı örgütün oldukça zayıf bir şekilde diziye yansıtıldığını düşünsem de aklıma bunun kasti olarak Şarapnel’in psikopatlığını daha öne çıkarmak için yapıldığı geliyor. Şarapnel bir bölümlük bir kötü adam olarak sunulmuş olsa da onu bile sağlam bir şekilde kurgulamak dizinin başarısı. 

Geçen bölüm gibi olaylı bir bölümden sonra bu bölüm aksiyon yanı çok sağlam olsa da hikâyenin ilerlemesi açısından biraz daha sakin geçiyor. Hatırlayacağınız üzere 9. Bölümde Flash’ın doğuşuna tanık olmuş ve Slade Wilson a.k.a. Deathstroke’un şehre intikam için geldiğini, Brother Blood ve onun Mirakuru deneylerini desteklediğini öğrenmiştik. Bu bölüm daha çok Mirakuru’nun etkilerini görmemiz açısından önemli. Hem flashbacklerde Deathstroke’da, hem de ana hikâyemizde Roy Harper üzerinde Mirakuru’nun yapıcı ve yıkıcı etkilerini görebiliyoruz. 

Yüzünün yarısı yanan Deathstroke flashbacklerde sapasağlam karşımıza çıkarken Roy Harper’ın da vücuduna giren camların yaralarının çok hızlı iyileştiğini ve Moira Queen’i düşen bir elektrik direğinden burnu bile kanamadan kurtardığını görüyoruz. Bu Mirakuru’nun iyi yanıydı. Korkunç yanı ise etkisinde kalanların psikolojik dengesini alt üst ederek öfke nöbetlerine sebep olması. Zaten yine flashbacklerde Professor Ivo ile çalışmış olan Sarah Lance’in “Mirakuru’dan ölenler şanslı olanlar. Hayatta kalanlarda ise çok ciddi fiziksel ve zihinsel bozulmalar oldu.” cümlesi de bunu oldukça destekliyor. 

Flash’ı ise maalesef bu bölüm göremiyoruz, kendisi komada, Felicity’nin aklı ise onda. Bu da Felicity ve Ollie arasında önemli bir gerginliğe sebep oluyor. Bu gerginlik sonradan tatlıya bağlansa da benim aklıma Felicity’nin Arrow’dan ayrılıp yeni Flash dizisine katılması için altyapı mı hazırlanıyor acaba sorusunu getirdi. Fakat bunun yanında Felicity-Oliver ilişkisi de bu bölümde şimdiye kadar olmadığı kadar derinleştiriliyor. Oliver sonunda Felicity’nin önemini anlıyor, bunu kendisine ifade ediyor ve “Sen benim çalışanım değil, partnerimsin” sözleriyle Felicity’yi kendisiyle eşit seviyede gördüğünü belirtiyor. Ben de Felicity’ye bu kadar alışmışken kendisinin diziden ayrıldığını görmek istemem açıkçası. 

Cyrus Gold a.k.a. Solomon Grundy de Flash gibi adı geçen fakat kendisini göremediğimiz karakterler arasındaydı. Sebastian Blood’la ilişkisi de Laurel’in Sebastian Blood’ı araştırmaya başlamasının temeli oldu. Şu an öldüğü varsayılıyor fakat Solomon Grundy’ye dönüşmüş halde karşımıza çıkmasını merakla bekliyoruz.

ARROW

Bu bölümün odak noktalarından biri de Sebastian Blood karakteriydi. Şehirde git gide güçlenen ve şehirde yetişmiş bir yetim olma kartını çok iyi oynayan Blood, Şarapnel’in kampanya mitingini bombalama girişiminin Arrow tarafından durdurulmasıyla ve Arrow ve Blood’ın beraber çalışmak üzere el sıkışmasıyla daha da güçlenecek gibi. Fakat Laurel’in Blood hakkında ortaya çıkardığı korkunç gerçek (babasını öldürüp annesini akıl hastanesine tıkmış olması) Laurel’i ciddi bir tehlikeye sokuyor. Olur da Oliver Laurel’ı dinlemez ve Blood’ın gerçek yüzünü görmezse Laurel Blood tarafından öldürülme tehlikesiyle karşı karşıya gelebilir. Fakat Arrow’un “İskelet Maskeli Adam” arayışı illa ki sonucunda Blood’ı karşısına çıkaracaktır. 

Şu noktada Blood’ın oldukça kompleks ve başarılı bir kötü adam portresi olarak yaratıldığını söylemek mümkün. Her ne kadar kötülüğünün temelinde şimdilik çocukluk travması klişesini kullansalar da, annesinin Laurel’e uyarısı Blood’da gördüğümüzden çok daha fazlasının olduğunun sinyali. 

Thea-Roy ilişkisinin git gide evrilerek dizinin en stabil ilişkisi haline geldiğini görüyoruz. Çocukça kavgalarını geride bırakarak ikisinin de olgunlaşmasını ve ciddi karakterler haline gelmesini keyifle izledik. Dizinin en güzel yanlarından biri de bence karakterlerin gelişimi ve birbirleriyle ilişkilerinin çok güzel kurgulanması. Thea-Roy, Ollie-Laurel, Tommy-Laurel, Ollie-Tommy, Arrow-Dedektif Lance, Ollie-Felicity, Diggle-Deadshot, Arrow-Huntress, Arrow-Black Canary, Moira Queen-Malcolm Merlyn gibi birçok dostluk ve düşmanlık ilişkisi müthiş şekilde verilmekte ve hiç sıkmadan izletmekte. 

Roy-Harper-600x399

Bir başlık da Moira Queen’e açmak lazım sanırım. Merlyn’in tekrar ortadan kaybolmasıyla dizide pek bir işlevi kalmayan Moira Queen, Merlyn geri dönene kadar dizide olayları izleyici, belki, çocuklarını gözeten ve korumaya çalışan anne rolü dışında pek aktif görünmeyecek gibi duruyor. 

Sonuç olarak Arrow efsanevi 9. bölümünden sonra biraz hız kesse ve uzun dönemli hikâye formatından bu bölümde daha klasik tek-bölümlük kötü adam formatına dönse de sağlam bir şekilde devam etmekte. 

Son bir not, daha önceki bölümlerde de gördüğümüz Dedektif Lance’in ekip numarası olan DC-52 dışında DC evrenine bir gönderme göremedim (Karakterler hariç tabii ki). Bulabilen arkadaşlar olursa yorumlarda belirtirlerse güzel olur.