DC Dizileri

Arrow S0211 – S0213

Stephen-Amell-in-Arrow-Season-2-Episode-13Uzun bir süreliğine dizi izlemeye ara verince Arrow incelemeleri de birikti, ben de 3 bölümü tek yazıyla kısa kısa yorumlayarak aradan çıkartayım dedim.

Arrow S02E11 – BLIND SPOT 

“Hiç kimse göründüğü gibi değildir.” 

Bölümümüz bu ana tema üzerinde dönerken bir önceki bölümdeki Laurel’ın Sebastian Blood araştırması tahmin edilebileceği üzere onun Arrow’un “İskelet Maskeli Adam” arayışını Blood’a yönlendirmesiyle devam ediyor. Ve fakat  Officer Daily’nin “İskelet Maskeli Adam” rolünü üstlenip ölmesi, şüpheleri Blood’dan uzağa çekiyor. 

Dizi, bölüm boyunca Ollie’nin milyoner bir playboy gibi görünmesine rağmen aslında geceleri suçla savaşan bir kanunsuz, Blood’ın şehrini seven, şehirden çıkmış yetim bir belediye başkan adayı gibi görünürken aslında Mirakuru ile süper güçlü askerler üretmeye çalışan bir suç dahisi, Laurel’ın ise iyi kızı oynarken aslında kardeşini kıskanan bir insan olduğunu vurgulayarak ana temamızı ortaya koyuyor. 

Bu bölüm aynı 10. bölüm gibi biraz “filler” şeklinde tasarlanmış durumda, daha çok Laurel üzerine kurgulanmasından da bunu anlayabiliyoruz. Daha öncesinde Blood’ın kurduğu tuzak yüzünden işinden oluşuyla Laurel daha sonraki bölümlerde etkisini daha net görebileceğimiz bir depresyona sürükleniyor. 

Geçiş bölümü olduğundan hakkında yorum yapabileceğim çok bir konu yok, yalnızca, bölüme adını veren, Ollie’nin Laurel ‘la (ve bence Laurel’in ailesiyle de) ilgili kör noktasını vurgulamak ve hikayemize dayanak oluşturan önemli bir konsept olarak daha önce bahsettiğim ana temayı vermek açısından güzel bir bölüm olmuş diyebiliyorum.

slade-e2e6d

Bir parantez de Deathstroke’a açmak lazım tabi ki. Bölümü tek başına inceleseydim muhtemelen acaba ana hikaye karmaşıklık açısından geçen sezonki hikayenin biraz gerisinde mi kaldı ki, olay yalnızca Deathstroke’un Arrow’dan intikam alma çabasına doğru mu yol alıyor derdim, fakat sonraki bölümler bunun böyle olmadığını gösterdiğinden bu da son bir not olarak burada kalıyor. 

Arrow S02E12 – TREMORS 

“Kontrolsüz güç, güç değildir – Pirelli” 

Bu bölümümüz hikayeyi zenginleştirmek, daha ilerideki kurgulara temel atmak ve DC evreniyle bağlantı kurmak açısından çok önemli bir bölüm, fakat öncelikle yukarıdaki alıntıyı aradan çıkaralım. 

Malum, Roy Harper kardeşimiz şu an Speedy/Red Arrow/Arsenal olarak önemli bir DC karakteri olsa da, dizimizde çizgi romanlardaki gibi önce Arrow’un sidekick’i olarak yetişmeye başlıyor. Roy’a Mirakuru vererek asıl kahramanın bir süper gücü olmamasına rağmen sidekick’in süper güçlü olmasında bir mizah öğesi mi gördüler bilemedim, fakat öyle görerek hoşuma gittiğini söyleyebilirim. 

Mirakuru yüzünden gücünün kontrolünü kaybetmeye başlayan Roy’a sakin kalmayı öğretmek isteyen, gücünü kontrol edemezse hiç bir işe yaramayacağını göstermek isteyen Ollie, kendisine havanda su dövme gibi işe yaramaz egzersizler verince Roy’u daha da çileden çıkarıyor. Bölüm sonunda olay çözülecek, fakat ona da biraz sonra döneceğim. 

arrow-season-2-bronze-tiger

Bölüm, Malcolm Merlyn’in prototip deprem cihazını çalıp satmaya çalışan Milo Armitage ve onun maşası Ben Turner adlı bir karakter etrafında şekilleniyor. DC evrenine bağlantımız burada – Milo Armitage da, Ben Turner da DC karakterleri ve Ben Turner Bronze Tiger adıyla da biliniyor – ki dizide de kendisinin bu adı geçiyor. Çizgi romanlarda daha çok kaplan kostümlü bir arkadaş olsa da dizimizin gerçekçilik akımını takibi sonucu elinde pençe-vari bir silah taşıyan bir dövüşçüye dönüştürülmüş. Fakat bu haliyle de Wolverine çakması damgası yememesi imkansız gibi – fakat bu dikkat çekmek için özellikle de yapılmış olabilir. Yine de bu hamlesiyle dizi DC evreniyle bağlarını sağlamlaştırararak güzel bir devamlılık yaratmayı sürdürüyor. 

Hikaye sonunda Roy ve Ollie, Ollie’nin Roy’a kimliğini açıklayarak Thea’yı korumak için odaklanması gerektiğini söylemesiyle Armitage ve Bronze Tiger’ı durdurmayı başarıyor ve Bronze Tiger’ı yakalayıp hapse gönderiyorlar. Burada bölüm tabi ki Ollie’nin kimliğini Roy’a açıklaması ve Roy’u Arrow takımına katması açısından çok önemli, fakat bence bölümün asıl sürprizi ise tam sonunda – ARGUS lideri Amanda Waller hapiste Bronze Tiger’a yaklaşıyor ve kendisinin yeteneklerini bir “Squad”da kullanabileceğini söyleyerek hapisten çıkarmak üzere anlaşma teklif ediyor. Bu bariz “Suicide Squad” göndermesi eminim ki DC fanlarını çok heyecanlandırmıştır. Bu hamle ileride bir çok yeni hikayeye de temel sağlayacak gibi görünüyor. 

Arrow S02E13 – HEIR TO THE DEMON 

Geldik bu yazının en önemli kısmına.. Arkadaşlar, TV’de şu sözleri duymak sizi de heyecanlandırmadı mı Allah aşkına? “I am Nyssa – Daughter of Ra’s al Ghul – Heir to the Demon”. Kanlı, canlı bir şekilde Nyssa al Ghul’u Arrow’da gördük yahu, hem de ablası Talia efsanevi “The Dark Knight Rises”ın en önemli rollerinden birini üstlendikten sonra! Artık bu da DC’nin sinematik evreninin temellerini Arrow’da attığının kanıtı değilse, ne kanıtıdır bilemiyorum doğrusu.

Bir kaç inceleme önce dizi sırf Ra’s al Ghul’un adını kullanarak bile karanlık bir hava yakaladı derken ciddi ciddi kızını karşımıza çıkardı. Eğer bir de Liam Neeson abiyi Ra’s al Ghul olarak bir kaç saniyeliğine bile olsa dizide görebilirsek dizi artık iyice tadından yenmez kıvama gelecek. League of Assassins Malcolm Merlyn ve Sara Lance’i yetiştirmesiyle dizinin çok önemli öğelerinden biri haline geldi bile, o yüzden görmezsek ayıp olur diye düşünüyorum. 

arrow-heir-to-the-demon-nyssa-al-ghul-katrina-law-cw-2

Yani şunları yazdıktan sonra daha ne diyebilirim bilmiyorum, öylesine mükemmel bir bölümdü. Nyssa’nın Sara’ya olan ölümcül aşkı mı dersiniz, Sara’nın Black Canary olarak dönüşü ve sonunda ailesine ve Ollie’ye kavuşması mı dersiniz, Moira Queen’in Blood’a karşı belediye başkanlığı yarışına sokularak tekrar dizide aktif bir rol biçilmesi mi dersiniz, bu arada Walter’ın tekrar diziye dönmesi mi dersiniz, Sara ve Laurel’ın annesi Dinah rolünde Alex Kingston’ı tekrar görmenin güzelliği mi dersiniz, ne derseniz deyin, gerçekten büyük keyif aldım izlerken. 

Son olarak dizinin tek olumsuz yanı, bütün bu olaylar koparken Flash kardeşimizin hala komada oluşu. Meşhur “kazasının” üzerinden 4 bölüm geçti, fakat kendisinden ne yazık ki hala haber yok. Sezon finaline mi saklıyorlar, ne yapıyorlar, bilemiyorum. 

Birkaç bölüm topluca izleyip incelemek, dizinin kurgusunda büyük resmi görmek ve ona göre yorumlamak açısından kolaylık oldu açıkçası fakat incelemeler böyle mi devam etmeli emin değilim. Yorumlarınızda hangi şekilde incelemeleri daha beğendiğinizi söylerseniz o şekilde devam etmeye çalışabilirim, duruma göre bakacağız artık. Bir sonraki incelemede görüşmek üzere.