Marvel Comics İncelemeleri

Age of Ultron # 5

İlk sayının çıkışından aşağı yukarı bir ay sonra, Age of Ultron serisi daha önce görülmemiş bir süratle yarısına ulaştı. İnanılmaz gibi gözükse de, yaklaşık otuz – otuz beş gün içinde, Marvel on sayılık bu uzun serinin ilk beş sayısını yayınlamayı başardı.

Bryan Hitch’in çizer olarak gözüktüğü bu son sayıyla birlikte, ilk dört sayı boyunca sadece yenilmiş ve yıkılmış bir görüntü sergileyen kahramanlarımız, ilk kez adam akıllı bir plan yapıyor ve bu planı gerçekleştirmeye çalışıyorlar.

 

Hikayemiz, seri boyunca ilk kez, geçmişte başlıyor. Hank Pym, Tony Stark ve Reed Richards’ın, Scarlet Witch’in etkisindeki She Hulk tarafından parçalanan Vision’u hayata geri getirme çalışmalarını, ve başarılı olduklarında nasıl sevindiklerini görüyoruz. Bu sırada üç karakterimiz, artık Bendis’le özdeşleşen tarzda bir konuşma da yaşıyorlar, ve geçmişe dönebilseler yapacaklarıyla ilgili uzun uzun tartışıyorlar – sayının enteresan noktalarından birisi.

Bu kısa prologdan sonra, geçen sayıda kahramanlarımızı bıraktığımız yere, Savage Land’e geri dönüyoruz. Hayatta kalan Avengers ve X-Men üyeleri, Black Widow ve Moon Knight’tan aldıkları bilgilerle, Nick Fury’nin Savage Land’de inşa ettiği gizli karargahı bulmayı başarıyorlar. Son derece güvenli bir şekilde inşa edilmiş bu karargaha, Nick Fury’nin şifrelerini kırmayı denemek yerine, Red Hulk’un saf gücüyle dalan kahramanlarımız, bu noktada karşılarında hiç de beklemedikleri birini görüyorlar: Nick Fury’nin kendisini!

Fury ve diğerleri, bir süre “hal-hatır sorma faslı” olarak nitelendirebileceğimiz bir konuşma yaşadıktan sonra, gerek podcast’lerde, gerek daha önceki yazılarımızda söylediğimiz “Zaman yolculuğu” fikri gündeme geliyor. Nick Fury, tıpkı diğer kahramanlar gibi, Ultron’un kendilerine gelecekten saldırdığını çözdüğünü, ve onu durdurmak için geleceğe gitme planının belki de tek plan olduğunu söylüyor. Özellikle karargaha doğru yürüyüş sırasında bir ara deli gibi gülerek Ultron’un kendilerini nasıl zekasıyla ezip geçtiğini söyleyen Tony Stark, bu fikre başta karşı çıkıyor, çünkü Ultron’un kendilerinin bildiği her şeyi bildiğini, ve onlar için hazır olacağını düşünüyor. Fakat daha sonra, özellikle Nick Fury’nin kendileri için hazırladığı / sakladığı / çaldığı silahları görünce, bunun tek çare olduğunu yavaş yavaş kabulleniyor.

Alternatif bir fikir ise, Wolverine’den geliyor. Wolverine, eğer ellerinde bir zaman makinesi varsa, yapılması gereken şeyin geleceğe gidip Ultron ile yüzleşmek değil, geçmişe gidip Hank Pym’i öldürmek ve böylece Ultron’un hiç varolmamasını sağlamak olduğunu söylüyor. Sonuç olarak, Nick Fury önderliğinde, Tony Stark, Captain America, Quake, Storm, Red Hulk, Quicksilver, Sue Storm ve Black Widow’dan oluşan takımıyla geleceğe gidiyor, Logan’ın planı ise fazla rağbet görmüyor.

Fakat, kahramanlarımız Ultron ile yüzleşmek için geleceğe gider gitmez, Wolverine Hawkeye’a bu aleti yeniden çalıştırmayı bilip bilmediğini soruyor – kısacası, Wolverine kim ne derse desin, kendi planını uygulamakta, ve işi kökünden halletmekte kararlı…

Yorumlar

Açıkçası ilk beş sayıyı birlikte düşünürsek, Age of Ultron’u Marvel’ın en iyi crossover’larından biri olarak gördüğümü söyleyebilirim. Tabi henüz bu kadar iddialı konuşmak için çok erken, zira Marvel’ın elinde seriyi berbat etmek için yeteri kadar süre var, fakat yine de, ben şu ana kadar okuduğum seriden memnunum.

Bendis hikayeyi başarıyla kuruyor, okuyucuların aklına gelebilecek soruları (“Ultron bu kadar güçlenmişken bu kahramanların hepsini bir anda neden öldürmüyor?”  – “Kahramanlar neden Ultron’u yaratmadan Hank Pym’i geçmişe gidip durdurmuyor?”) hikayenin akışı devam etsin diye dışarıda bırakmıyor, aksine bunları hikayeye dahil ediyor. Bu açıdan da, şu ana kadar çok olağanüstü açıklamalar yapmasa da, en azından benim görebildiğim kadarıyla pek bir açık vermediğini söyleyebiliriz. Bu da, pek çok açıdan hikayenin güçlü bir kurgusu olduğu anlamına geliyor.

Aynı şekilde, karakterlerin tasarımı ve davranışları da bence büyük ölçüde serinin kurgusuna uygun: Özellikle Tony Stark’ın Savage Land’de, karargaha doğru yürürken yaptığı yarı bilinçli konuşma, yıllardır süregelen “Tony Stark’ı Robert Downey Jr.’ın oynadığı haline mümkün olduğu kadar benzetme” çabasından hoş bir kopma olmuş – ki bu yıllarda okuduğum en akılda kalıcı Tony Stark sahnelerinden birisi. Wolverine’in de altı bin farklı dergide, altı bin farklı rol oynaması sırasında, “Gidelim, Pym’i keselim, olay çözülsün” yaklaşımı da, yine kendisine uygun bir davranış ve mentalite olmuş.

Tabi asıl serinin şimdi başladığı da bir gerçek. Age of Ultron’un (ve yol açtığı zaman problemlerinin) Marvel Evreni üzerinde yaratacağı sıkıntıları hep beraber göreceğiz – ki yayın süreci de biraz daha yavaşladığından, altıncı, yedinci ve sekizinci sayılarda açıkçası hikayenin daha hızlı bir şekilde devam etmesini bekliyorum.

Podcast’i dinleyenler AU’nun Marvel Evreni’ni sıfırlayacağı yönündeki söylentiler hakkında ne düşündüğümü zaten biliyordur, fakat ben temel olarak ilk yazıda öne attığım teorilerin hala geçerli olduğunu düşünüyorum. Bence yaşanacak yeni bir statüko değişimi, ve iki Nick Fury arasındaki bayrak devri, bu serinin sonunda göreceğimiz en önemli gelişmeler olacak.

Bryan Hitch’e de bir parantez açalım – beş sayı boyunca oldukça iyi bir çizim gördüğümüzü düşünüyorum. Karakterlerden ziyade, yıkılmış ev harabeye dönmüş şehirlerde (ki bu sayıda, Austin şehri de bunlara katıldı) başarılı işler yapmış. Bakalım önümüzdeki sayılarda, diğer çizerler nasıl bir performans gösterecekler?